Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
123456789
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
123456789

Eğitim Dosyası-IV: Özel sektör öğretmenleri nelerden şikâyetçi?

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Umut Erkurt, 30 Ağustos'taki eylemde yaşadıklarını, “Polislerin gözünün önünde yaşanan arbededen bebek çıkardık. Yerlerde sürüklenen arkadaşlarımız oldu, gazdan etkilenen hasta öğretmenler oldu, boğazı sıkılarak götürülen arkadaşlarımız oldu. Hangisini hak ettik? Artık bunu da kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz” sözleriyle anlattı.

İleyda Özmen

ANKARA- GAZETE DURUM, yedi yazı dizisinden oluşan Eğitim Dosyası'nın "Öğretmenler ne istiyor?" başlıklı üçüncü bölümünün ardından bugün özel sektör öğretmenlerinin sorunlarını ele aldı. 2014 yılında yürürlükten kaldırılan "taban maaş" uygulamasını içeren 5580 sayılı yasadaki ilgili maddenin tekrar yürürlüğe konması talebiyle 30 Ağustos günü Ankara Kızılay’da bir araya gelen öğretmenler, polis engeliyle karşılaştı. Etkinlik sonrası Bakanlığa yürümek isteyen öğretmenlere polis, biber gazı sıktı. İki avukat ve yedi öğretmen olaylar sırasında gözaltına alındı. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Umut Erkurt, özel sektör öğretmenlerinin son yaşadıkları bu durumu ve özel sektörde çalışan öğretmenlerin karşı karşıya kaldığı diğer sorunları anlattı. Erkurt, eylemi değerlendirirken, “Polislerin gözünün önünde yaşanan arbededen bebek çıkardık. Yerlerde sürüklenen arkadaşlarımız oldu, gazdan etkilenen hasta öğretmenler oldu, boğazı sıkılarak götürülen arkadaşlarımız oldu. Hangisini hak ettik? Artık bunu da kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz” siteminde bulundu.

Erkurt, özel sektör öğretmenleriyle ilgili şunları aktardı:

30 Ağustos'ta yaşananlar: Ankara'ya yaklaşık farklı 25 ilden arkadaşlarımızı getirdik. Çoğu kendi imkânlarıyla geldi. 2,5 aydır "Nasıl doğru yapabiliriz" diyerek bu işin üzerinde durduk. Büyük emek vardı. Çok güzel salon toplantısı yapıldı ama amacımız tam olarak bu değildi. Amacımız sözümüzü, söylemimizi MEB'e duyurmaktı. Emniyet görevlileriyle en az iki saate yakın konuşma yaptık. Müzakere yapmaya çalıştık. “Milli Eğitim Bakanlığı'nın önüne yürüyüp, orada basın açıklaması yapmak istiyoruz” dedik. Başka bir şeye başvurmadan barışçıl bir şekilde öğretmen kimliğimizle bunu yapmak istedik. “Bugün 30 Ağustos tam gününü seçmişsiniz. Orada bir grup olacak” yanıtını aldık. Bu açıklamayı kabul ederek “İnsanlara rahatsızlık vermeden Olgunlar Caddesi'ndeki Madenciler Anıtı'na gidelim” dedik. Bunu da kabul etmediler. Biz bunu 25 ilden insanı kimsenin olmadığı bir yerde basın açıklaması okumak için yapmadık. Bu sesi insanların duyması lazımdı. Madenci Anıtı'na kararlı bir şekilde yürümek istedik. Sonrasında Türkiye için artık sıradan olan bir durum yaşandı ve bilinçli bir şekilde karşılık aldık. Polislerin gözünün önünde yaşanan arbededen bebek çıkardık. Yerlerde sürüklenen arkadaşlarımız oldu, gazdan etkilenen hasta arkadaşlarımız oldu, yerlerde sürüklenen, boğazı sıkılarak götürülen arkadaşlarımız oldu. Hangisini hak ettik? Artık bunu da kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz. Olayın ertesi günü Bakanlık, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası'nı muhatap almak zorunda kaldı. Bizi bakan yardımcılığı kademesine davet ettiler. Biz 9 kişilik bir heyetle Bakanlığa gittik. Milli Eğitim Bakan Yardımcısı ve Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer İnan ve Eğitim Politikaları Daire Başkanı Vedat Kuşgözoğlu da bu toplantıda vardı. Bu olayın yaşanması mı gerekiyordu? En büyük talebimiz olan taban maaş hakkının bize geri verilmesi, Anayasa'ya tekrar konulması ve bu yasa doğrultusunda yasaya işlerlik kazandırılmasını istiyoruz. MEB, kurum sahiplerine, patronlara, “Bu yasadan, bu maddeden kesinlikle cayamazsın, kamu öğretmeni 10 bin alıyorsa sen de hangi branşta olursa olsun yeni mezun olmuş olsa bile hiçbir öğretmene 12 bin liradan aşağı maaş veremezsin, gerisi de kendi sözleşmenizde belirleyeceğiniz bir durum olur” diyecek tek kurum. Daha 2-3 hafta önce sadece bir gecede, özel öğretimde 20 kişilik sınıfların 30'a çıkartılması ile ilgili yönetmelik hazırlandı. Bu yapılıyorsa bizim zaten daha önceden var olan hakkımızın şu an yeniden bir gecede verilmemesi için hiçbir neden yoktur. Yürürlükteki Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun kaldırılmasını istiyoruz ancak yerine kamu ya da özelde hiyerarşiki ve kariyer sistemine dayanmayan, özel sektör eğitim emekçileri de dahil olmak üzere her öğretmenin özlük haklarını aldığı, güvencesizliğe son veren bir Öğretmenlik Meslek Kanunu istiyoruz.


Taban maaş hakkı: Biz; kolej, kişisel gelişim kursu, rehabilitasyon merkezleri, okul öncesi öğretmenleri, motorlu sürücü kursları ve aynı zamanda vakıf üniversitelerindeki akademisyenlere hitap ediyoruz. Saydığım öğretmenlik alanlarının hepsinde can yakıcı sorunlar var. Hepsi için ortak olan en önemli konu ise "taban maaş" sorunu. Vakıf üniversitesi eğitim emekçilerinin yasalarında eşit işe eşit ücret maddesi var. Onların bu konudaki mücadelesi, bu yasayı uygulamayarak suç işleyen patron, rektör ya da diğer yöneticilere karşı. Bunu bir kenarda tutarsak az önce saydığımız alanlardaki hiçbir öğretmen "eşit işe eşit ücret" hakkının yanına bile yaklaşamıyor. Biz özel sektör eğitim emekçileri, Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nda yani 5580 sayılı kanunun 9. maddesinin 2. fıkrasında 2014 yılına dek var olan "... dengi resmi okullarda ödenen aylık ve sosyal yardım kapsamındaki ek ödemelerden az ücret verilemez" hükmü, 2014'te patronların isteği ve yasa koyucularının müdahalesiyle elimizden (ç)alındı. Bu, bizim en temel talebimiz olan "Taban Maaş Hakkı" talebimizdir.

Çalışma saatleri: Özel sektörde çalışan öğretmenler asgari ücret ile çalıştırılıyor. Öğretmenler ciddi boyutta fazla çalışma saatleri baz alınarak çalıştırılıyor. Günde 10-12 saat çalışan öğretmenlerimiz var. Diyelim ki bir kurs öğretmeni eylül ayında 6 bin 500 liraya bir kurumda anlaşma imzalıyor. Bu tutar MEB'in sözleşmesine göre 20 ders saatini karşılayan bir tutar olmak zorunda. Çünkü MEB'in sözleşmesinde 20+20 kuralı söz konusudur. Bu kamudaki öğretmenler için 15+15'tir. Artı 20 şu demek oluyor: Anlaştığınız saatin üzerine 1 ders bile eklenecek olsa öğretmen, ek ders ücreti almak durumunda. Ama bizde bu durum arka kapıdan dolanarak yapılıyor. Sözleşme vs. hak getire. Anlaşma yapıyor muyuz? Evet yapıyoruz. Ama kurumda öğretmenlere şu söyleniyor: "Ben sana dönem boyunca 40 saat ders de yazarım, 40 saat dersin üzerine soru çözümlerini de eklerim, etüt derslerine de girmeni isterim." Çok büyük bir sömürü durumu var. 

Ücret sorunu: Hatta 6 bin 500 gibi bir rakamı alan bile şanslı. Çünkü öğretmenlerimizin binlercesi asgari ücretin altına çalıştırılıyor. Türkiye'nin en büyük ayıplarından bir tanesi öğretmeni asgari ücretin altında çalıştırmak. Asgari ücrete zam yapılmadan önceki anlaşma baz alınarak maaşlar veriliyor ve fazlası öğretmenin elinden geri alınıyor. Öğretmenler işsiz kalmaktan, mobbing yemekten korkuyor. Taban maaş hakkını anlatırken öğretmenlerin ek maaş sorununu, angaryaya uğramasını anlattım. Okula gidiyorsun, derslerini anlatıp bitiriyorsun, yetmiyor. Okulun parası yokmuş gibi, kendine kaynak alamıyormuş gibi bir de öğretmenin sırtına "tarama testi hazırlama, soru hazırlama" gibi angaryalar yükleniyor. Bu durum yine güvencesizliğe dayanıyor.

Belirli süreli iş sözleşmesi: Biz belirli süreli iş sözleşmelerine sahibiz. Bu ne demek? Bir öğretmenin bir dahaki yıl o kurumda çalışıp çalışmayacağının garantisi olmaması demek. Dönem bitmeden öğretmene, "Anlaşıyor musun anlaşmıyor musun?" diye soruluyor. Öğretmene öyle kötü koşullar sunuluyor ki... Bu yüzden öğretmen kaygıyla boğuşuyor. Bu sürüklenme içinde olan insanlar kendisini öğretmenliğe veremiyor. Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nun 9. maddesinde, "Özel sektörde çalışan öğretmen bir takvim yılından aşağı çalıştırılamaz" ibaresi yer alıyor. Yani “12 aydan aşağı hiçbir özel sektör eğitimcisine sözleşme yapamazsınız” diyor. Ama yıllar yılı kanıksatılmış bir durum söz konusu. Özel sektörde 10 aylık sözleşme diye ne olduğu belirsiz, ucube bir sözleşme dolanıyor. Sözde 10 aylık sözleşmeler diyoruz buna. Çünkü böyle bir şey yok. İnsanları 12 aydan aşağı çalıştıramazsınız. Normalde haziran ayı geldiğinde sözleşme biter, öğretmene 2 aylık tatil verilir. Yaz tatili boyunca öğretmenler yaz maaşı hakkını alır. Dönem başlayınca da öğretmen yeniden okuluna döner ve insani koşullarda derslerini sürdürür. Ama bizde böyle değil. Bizde 12 aylık sözleşme MEB'e gönderiliyor ama 10. ay geldiğinde öğretmene "Kursumuz bitti, istifa metnini imzala, gelecek yıl biz de sen de düşünelim, iki ay sonra yeniden sözleşme yaparız" denebiliyor. İki ay boyunca öğretmen sigortasız, işsiz kalıyor. Bu şekilde öğretmenler inşaatlarda, matbaalarda, mağazalarda çalışmak zorunda kalıyor.

Yarın: Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Dr. Haluk İşler ile mesleki teknik eğitimdeki sorunlar ele alınacak.