Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
123456789
Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
123456789

"90 yılın en büyük buhranına sürükleniyoruz"

2008 krizini bilen ünlü ekonomist Nouriel Roubini, yine kriz bekliyor. Bu seferki hem 2008 hem de 1973 krizinden çok daha büyük. Roubini'ye göre, gelen tsunami, pek çok olumsuz etmenin üst üste gelmesi dolayısıyla, ancak 1929 buhranı ile karşılaştırabilir. Roubini aynı zamanda, insanlığın geleceğini kurtaracak tek şeyin bol ve ucuz enerjiyi elde etmek olacağı görüşünde.

Hale Tuna Kuterdem

ANKARA- Uluslararası ekonomide hâlâ bir iyimserlik havası hakim. Ekonomiler gelecek yıl durgunluğa gireceklerinin farkında, ama bunun zannedildiği kadar derin olmayacağını düşünenler ağırlıkta. Zira enflasyon yükseliyor ama faizlerin yükseltilmesiyle iniş patikasına girileceğini, ekonomilerin yine eskisi gibi büyüyeceğini düşünenler çoğunlukta.

Ama “felaket tellalı”olarak da adlandırılan Prof. Nouriel Roubini, ekonominin düzeleceğini düşünenlerle aynı fikirde değil. Geçen ay çıkardığı “Mega Tehditler”(Megathreats) isimli kitabında Roubini, insanlığı 1970’lerdeki petrol krizinden, 2008 krizinden de daha ağır bir ekonomik krizin beklediği öngörüsünde bulunuyor. Roubini, 10 mega tehdidin üst üste gelmesiyle, insanlığı bekleyen krizin 1929 Ekonomik Buhranı ile kıyaslanabileceğini savunuyor. 

Bunu söyleyen sıradan bir ekonomist değil de bir ara Beyaz Saray’da ekonomi danışmanlığı yapan, Amerikan Hazine Bakanlığı'nda müsteşar olarak çalışan, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlara danışmanlık yapan bir isim olunca, üstelik 2007-2008 krizinin ne zaman patlayacağını önceden bilince, iş değişiyor.

“Kriz kahini” olarak bilinen, İstanbul doğumlu İran Yahudisi olan Roubini, Berkeley Üniversitesi'nden meslektaşı ve 35 yıllık dostu Profesör Barry Einchengreen ile geçtiğimiz haftalarda yaptığı röportajında, tezinin gerekçelerini anlattı. Uluslararası ilişkiler ve ekonomi açısından büyük yankı yaratan söyleşiyi, sizler için çevirdik.

“Mahşerin 10 atlısı” üst üste geldi

Prof. Barry Eichengreen: Kitabınızın sonunda gelecek birkaç 10 yılda dünyanın 10 mega tehdit ile karşı karşıya olduğunu söylüyorsunuz. Ekonomik, finansal, teknolojik, çevre, jeopolitik ve sosyal güçlerin kafa kafaya çatışacağından bahsediyorsunuz. Bütün bunlar kitabınızın satışını artırmak için mi?

Prof. Nouriel Roubini: Hayır, kitabım gerçekler üzerine oturtuldu. Sadece geleneksel ekonomik, parasal ve finansal risk ve tehditlerden bahsetmiyor. Ben bir ekonomistim ve karşılaştırmalar yaparak kestirimde bulunabilirim. Dünyaya bakıyorum ve farkında olmamız gereken büyük risk ve trendler görüyorum. 1918-45 arası dönem; iki dünya savaşının patlak verdiği, büyük buhranın, ticaret savaşlarının, bir tarafta hiper enflasyonun, diğer tarafta deflasyonun, jeopolitik gerilimlerin yaşandığı; Nazilerin Almanya'da, faşistlerin İtalya'da iktidara geldiği, Japonya ve İspanya'da militarist rejimlerin hüküm sürdüğü yıllardı. 2. Dünya Savaşı'nı, Yahudi katliamını, 1918'deki o büyük salgını gördük. Geçmişe baktığımızda, gelecek 30 yılın, geçen yüzyılın o çeyreği gibi olacağını tahmin ediyoruz. Göreceli barış ve refahın hüküm sürdüğü, krizler ve gerilimler olsa da büyük güçler arasında açık bir çatışma yaşanmadığı, ekonomik döngülerin istikrarlı demokrasileri dayakta tuttuğu bir dönem yaşadık. O zaman da pandemi ve çevre sorunları vardı. Şimdi de ekonomik riske ilaveten, jeopolitik riskler söz konusu. Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran gibi 4 revizyonist güç; 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve Batı'nın kurduğu ekonomik ve jeopolitik düzene başkaldırıyorlar. İklim değişikliği önemli bir mega tehdit. Küresel salgınlar da bununla bağlantılı. Teknolojik risklerimiz var. Yapay zekâ, makine öğrenmesi nerelere gidiyor? Emeğin yerini robotik otomasyon mu alacak? Beyaz yakalılar, mavi yakalılar ayrımı ne olacak? İşçilerin geliri açısından küreselleşme, parçalanma, küresel ekonominin Balkanlaşması ve korumacılık tehditleri bulunmakta. Krizlerin anasının doğumunun yakın olduğundan kaygılanıyorum. Sadece hatırı sayılır bütçe açıkları değil, kaynağı olmayan sorumluluklar da kaygı uyandırıyor. Mesela sosyal güvenlik sistemi, sağlık sitemi artık geride kalıyor. 1970'lerin çeşitli negatif arz şoklarına döneceğimizden kaygı duyuyorum. Bu büyümeyi sekteye uğratır, üretim maliyetlerini yukarı çeker. Gevşek para politikamız bizi enflasyona, ardından resesyon, stagflasyon ne derseniz deyin buralara sürüklüyor. Para politikalarında gerekli ayarlamalar yapılınca da döngüde oluşan balonlar patlıyor. Böyle zamanlarda parasal, finansal ve kredi politikaları aşırılıklar içerir. Finansal istikrar problemi yaşanıyor. Son olarak liberal demokraside geri çekilme görüyoruz. Aşırı sağda ve aşırı solda popülist partiler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde iktidara geliyor. Liberal demokrasi tehdit altında. Bu kısmen geride kalan insanların öfkesinden kaynaklanıyor. Gelir ve servet adaletsizliği dolayısıyla, geride kalanlar haklı olarak elitlere “Bizi umursamıyorsunuz” diye baskı yapıyor. Aynı zamanda 10x10 matrikslerdeki gibi sosyopolitik istikrarsızlık da yaşanıyor. Yani mega tehditlerin her biri diğerlerini besliyor, diğeri de geri dönüp ilkini besliyor. Bence ekonominin ötesine geçip, dünyayı bütünsel olarak ele almak gerekiyor. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Kitabım gelecek 10-20 yılı ele alıyor. Bahsettiğim mega trendler hâlihazırda birer birer gerçeğe dönüşüyor.

Aşırı borçlanıldı, piyasaya enflasyon pompalandı, köpük patlıyor

Prof. Barry Eichengreen: Finansal istikrardan bahsediyorsunuz sürekli. 15 yıl önceki krizden bir şey öğrenemedik mi? Bankaların batmasını engellemedik mi? Pandemi sırasında bir finansal kriz çıkmasını önlemedik mi?

Prof. Nouriel Roubini: Sanırım şunda mutabıkız. Ciddi bir ekonomik kriz çıktığında ve varlık fiyatları çöktüğünde, reel ve finansal ekonomi, daha büyük ekonomik ve finansal çöküşe götürecek şekilde birbirleriyle etkileşim içinde olur. Batmayan kurumlar bile likit ihtiyacı içinde kıvranır ve bu yüzden batarlar. Büyük buhrandan çıkarılacak ders de likit açlığını kapatmak için kredi musluğunu açmaktır. Bununla birlikte üzerine eğildiğim sorun şu; bu uyarıcı/tatlandırıcı öyle devasa boyutlara ulaştı ki geçmişte bu varlık balonlarına yol açmıştı. Gözden kaçan nokta şu, köpük kendiliğinden oluşmaz. Balon patlar ve ortalığı temizlemezseniz, durgunluk buhrana dönüşür. Gevşek para ve maliye politikaları, çılgın politikalar bir krizin habercisidir. Varlık balon oluşup kaldıraçlı işlemler yapılınca, daha fazla risk alınıyor ve bir köpük inşa ediliyor. Patladığında herkesi yeniden kurtarmak zorunda kalıyoruz. Böylece de yeni köpük döngüsünün temellerini atmış oluyoruz. Dünyada özel ve kamu sektörlerinin borçlarının GSYİH'ya oranı 1970'lerde yüzde 100, 2000'de yüzde 200, geçen yıl yüzde 350 idi. Gelişmiş ekonomilerde bu oran yüzde 420 ve giderek artıyor. Çin'de de yüzde 330. Ekonomiler borç aldıkları parayı tüketiyor mu, yatırıma mı, spekülasyona mı ayırıyor? Bu bizi iyi borç, kötü borç kavramına götürüyor. Köpük döngüsünü biz yarattık, Ekonomistler şimdi borç tuzağından bahsediyor. Merkez bankaları enflasyon ile boğuşmak zorunda kalıyor. Merkez bankaları enflasyonla mücadele için faizleri yükseltirse, sadece acı bir sert inişe neden olmaz, aynı zamanda finansal bir çöküşe de yol açabilir. Tezim kitabımda özetle şöyle: Sistemde çok fazla borç var. Enflasyonla mücadele ediyoruz diyorlar. Ama şu anda finansal ve ekonomik acı hissedilmiyor. Ortaya çıktığında yıldırım hızı ile yok olacaklar. Mesela İngiltere'de Merkez Bankası, hükümetin açığını kapatmak için para basınca, başta ilk birkaç hafta bir şey hissetmedik. Benzer şeyler bütün dünyada olacak. Jeopolitik risklerin, hatta savaş riskinin olduğu bir dünyadayız, hatta savaşın içindeyiz. Pandemiye karşı savaşıyoruz, Rusya-Ukrayna Savaşı var, revizyonist devletlerden gelen tehditler yüzünden ABD ve Avrupa'da askeri harcamalarımızı artırdık. Tarihsel olarak savaşlar bütçe açıklarına yol açar, açıkları kapatmak borçlanma ile mümkün olmayınca nihayetinde para basılır. Özetle savaşlar aşırı borçlanmaya, krize ve enflasyona yol açar. Maalesef soğuk değil gerçek savaşların olduğu bir döneme dört nala gittiğimizi düşünüyorum.

“Pandemide her şeyi kurtardılar ama sorunlar daha ağır biçimde geri geldi”

Prof. Barry Eichengreen: Size İngiltere Merkez Bankası'nı sormak istiyorum. Piyasaya müdahale etmeleri, emeklilik fonlarını kurtarmaları sizce doğru muydu? Yoksa çözümden daha büyük probleme mi yol açtılar?

Prof. Nouriel Roubini: Kısa dönem finansal istikrar için gerekliydi. Ama her zaman piyasalarda bir şey olur, merkez bankaları kurtarmaya gelir. Kovid sırasında sadece bankaları değil, banka olmayan kurumları, tefecileri, piyasaları, velhasıl güneşin altında ne varsa, neredeyse hepsini kurtardılar. Haneler, büyüklü küçüklü şirketler... Ekonomistler bunun ahlaki bir zorunluluk olduğunu, zor zamanlarda insanlara yardım etmek gerektiğini düşündü. Ama sorun daha büyümüş olarak geri geldi. Sanırım herkes kabul ediyor ki gelişmiş ekonomilerde görülen yüksek enflasyon, kötü şanslarının bir eseri değil. Koronanın tedarik zincirinde yol açtığı kırılma, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, şimdi Çin'in sıfır tolerans politikası da kötü politikalardır. Parasal, mali teşvik ve kredi musluklarının kovid sırasında şüphesiz açılması gerekiyordu. Ama bu açılma çok fazla oldu ve çok uzun sürdü. Bu yüzden sadece varlık balonu değil, esaslı bir enflasyon oluştu. Şimdi enflasyonla mücadele etmek zorundayız, varlık balonu da patlıyor.

Günümüzde 1973 petrol krizi ile 2008 krizinin en kötü yanları bir araya geldi

Prof. Barry Eichengreen: Yani İngiltere Merkez Bankası'nın yapabileceği başka bir şey yoktu, kötünün iyisini seçti mi demek istiyorsunuz?

Prof. Nouriel Roubini: İkilem şöyle: 1970'lerde Yom Kippur Savaşı'nda olumsuz arz şoku, ambargolar, petrol fiyatlarının üçe katlanması, İran paradoksu ile sonuçlanan bir devrime, enflasyona, sonrasında resesyona yol açtı. Ama 70'lerde gelişmiş ekonomilerde borç oranı düşüktü. Stagflasyon, resesyon, enflasyon vardı ama borç sorunu yoktu. Borç sorunu, 1970'lerde çılgınlar gibi borç alan Latin Amerika'daydı. Meksika, Brezilya, Arjantin hepsi battılar. 2008’deki küresel krizin ardından bir borç sorunu yaşadık, çok konut inşa edildi, bankalar ev kredileri dağıttı. Bugün 1970'lerin krizi ile 2008 krizinin en kötü noktaları bir araya geldi. Arz şokunun dışında kitabımda bahsettiğim faktörler, orta vadede üst üste çakışıyor. Büyüme geriliyor, üretim maliyeti artıyor. Bir yandan şimdiye kadar hiç görmediğimiz biçimde dış borçlar GSYİH'nın yüzde 420'sine çıktı. Stagflasyon gelse bile, merkez bankalarının eli kolu bağlı. Enflasyonla mücadele için faizleri artırırsanız, büyümeyi daha da baltalarsınız. Büyümeye odaklanıp faizleri yükseltmezseniz, enflasyon, enflasyon beklentileri ve ücret-fiyat duvarına çarparsınız. Şu anda sert inişten kaçınmak için muhtemelen çok geç kalındı. İkinci bir nokta, faizleri yükseltirseniz sadece borsalar batmakla kalmaz, tahvil piyasası, gayrimenkul piyasası, kredi piyasasını da çökertirsiniz. Finansal bir krize yol açarsınız. Hepsi bir seçim meselesi. Merkez bankaları kötü, kibirli, aptal değiller. Stagflasyon ve enflasyon yüzünden bir seçim yapmak zorunda kaldılar. Bir de üstüne borç krizi eklendi. Bu yüzden ekonominin, piyasaların yumuşak inişi bana göre “Görevimiz Tehlike” filmindeki kadar imkansız. Önümüzdeki dünya çok farklı bir dünya. Borç döngüsü büyüdü de büyüdü. Normal zamanlarda borç alın, durumunuz düzelince öderdiniz. Gelişmekte olan ülkeler kaldıramayacakları kadar borçlandılar ve şimdi bir borç tuzağı içindeyiz. Bu yüzden birbirini besleyen bir finansal kriz içindeyiz. Bu on yılların yanlışlarının, politikalarının bir ürünü.

SÖYLEŞİNİN DEVAMI İÇİN YARINI BEKLEYİN...