Derya Alabora: Uğur Yücel ile hâlâ evliyiz, boşanamadık
Derya Alabora: Uğur Yücel ile hâlâ evliyiz, boşanamadık
Kıvanç Tatlıtuğ'dan ikinci bebek sorusuna yanıt geldi
Kıvanç Tatlıtuğ'dan ikinci bebek sorusuna yanıt geldi
İYİ Partili Ümit Özlale ünlü spiker ile dünyaevine giriyor
İYİ Partili Ümit Özlale ünlü spiker ile dünyaevine giriyor
Darp edilen tarih profesöründen açıklama
Darp edilen tarih profesöründen açıklama
123456789
Derya Alabora: Uğur Yücel ile hâlâ evliyiz, boşanamadık
Derya Alabora: Uğur Yücel ile hâlâ evliyiz, boşanamadık
Kıvanç Tatlıtuğ'dan ikinci bebek sorusuna yanıt geldi
Kıvanç Tatlıtuğ'dan ikinci bebek sorusuna yanıt geldi
İYİ Partili Ümit Özlale ünlü spiker ile dünyaevine giriyor
İYİ Partili Ümit Özlale ünlü spiker ile dünyaevine giriyor
Darp edilen tarih profesöründen açıklama
Darp edilen tarih profesöründen açıklama
123456789

"İlle de Mozart Olsun" sahnede büyüledi

Batı klasik müziğini yerel ritimlerle buluşturan Hamdi Akatay ve Tepecik Filarmoni Orkestrası, İzmirli dinleyicilere Mozart’tan Zeybek havasına, kült film müziklerinden halk ezgilerine çok geniş bir yelpazede eşsiz bir müzik deneyimi yaşattı. GAZETE DURUM'a konuşan Akatay, "Mozart yaşasaydı, vallahi de billahi de orkestraya gelir çalardı ve yönetirdi bizi. O da 400 senedir notaların aynı şekilde çalınmasından sıkılmıştır" dedi.

Semra İğtaç

İZMİR- Batı klasik müziğini yerel ritimlerle buluşturan Hamdi Akatay ve Tepecik Filarmoni Orkestrası, İzmirli dinleyicilere Mozart’tan zeybek havasına, kült film müziklerinden halk ezgilerine çok geniş bir yelpazede eşsiz bir müzik deneyimi yaşattı. "İlle de Mozart Olsun" projesi ve müzikleri hakkında GAZETE DURUM'a bilgi veren Akatay, "Biz Mozart'ın sadece enstrümanlarla değil, notalarıyla da oynadık. Yani notalarını da Romanlaştırdık. Mozart yaşasaydı, vallahi de billahi de orkestraya gelir çalardı ve yönetirdi bizi. O da 400 senedir notaların aynı şekilde çalınmasından sıkılmıştır" dedi. 


İzmir’de sanatın yeni adresi olan Konak Belediyesi Sanathane Açık Hava Sineması ve Gösteri Sanatları Merkezi, eşsiz bir konsere daha ev sahipliği yaptı. Sanathane’nin eylül ayı etkinlikleri kapsamında Hamdi Akatay ve Tepecik Filarmoni Orkestrası sahne aldı. Konseri dinlemeye gelenlerin arasında Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, Konak Belediyesi meclis üyeleri ve muhtarlar da yer aldı. Bölgenin tarihi atmosferiyle bütünleşen konserde Hamdi Akatay ve Tepecik Filarmoni Orkestrası, Mozart’tan Zeybek havasına, kült film müziklerinden halk ezgilerine çok geniş bir yelpazede dinleyiciye eşsiz bir müzik deneyimi yaşattı.


Batur: "Kim ne derse desin, çok doğru bir iş yapmışız"

Orkestra, konsere gelenlere unutulmaz bir akşam yaşattı. Klasik eserler, türküler, popüler müzik ve kült filmlerin müziklerinin yanı sıra Ege zeybeği de büyük alkış aldı. İzmir Marşı’yla sonlanan konserde, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, sanatçılara teşekkürlerini iletti. Sanathane’nin dezavantajlı bir bölgede ortak bir payda yaratarak sanatı hep birlikte yaşattığını, zor günlerde sanat yoluyla umut verdiğini ifade ettiği konuşmasında şu sözlere yer verdi:


“Pandemi, ekonomik kriz derken içinden geçtiğimiz zor günlerde eğlenceyi bile unuttuk. Böyle bir dönemde hayata geçirdiğimiz Sanathane’de hep birlikte olmak ve sanatı hep birlikte yaşamak çok önemli. Sanathane’yi hayata geçirmekle ne kadar doğru bir iş yaptığımızı her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Sanat, her çeşidiyle burada. Tiyatro, sinema, şiir, müzik hepsi burada. Özellikle kentin merkezinde yaşayanların, dezavantajlı bir bölgeye gelerek burada bir ortak paydayı yaşaması çok önemli."


Sanatçı Hamdi Akatay da “Dezavantajlı bölgelerde insanların, tüm etnik katmanların bir arada olması çok değerli. Bu sanat mabedini İzmir’e kazandırdığı için Abdül Batur Başkanımıza çok teşekkür ediyorum” diyerek Başkan Batur’a teşekkürlerini iletti.

Akatay, konserin sona ermesinin ardından GAZETE DURUM'un sorularını yanıtladı.


Öncelikle sizi tanıtmak isteriz, Hamdi Akatay kimdir? Tepecik Filarmoni Nasıl kuruldu?

Ben on iki yıl önce Tarkan'a eşlik etmek için İzmir'e geldim. Doğumum, İzmir Tepecik ama 1986 yılında askerden sonra İstanbul'a. gittim. Orada şu anda  dinlediğiniz ünlü sanatçıların albümlerinin hemen hemen yüzde 60'ını ben çalıyordum. Tarkan, Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses gibi ünlü isimlere konserlerinde de eşlik ediyorum. Tarkan, 12 yıl önce bir konser için İzmir'e geldi. Ben de geldim. Annemi ziyaret ettim. Annemi ziyaret ettiğim sırada, Tenekeli Mahalle'de, Tepecik'te beş altı genç geldi. Onları tanımıyorum. Babaları, arkadaşım. 'Hocam dediler seninle müzik yapmak istiyoruz.' Şaşırdım 'Sebep ne?' dedim. 'Ben İstanbul'da yaşıyorum. Burada nasıl yapacağız?' dedim. 'Hocam' dediler, 'Bizi bir dinler misin?'. 'Dinlerim tabii ki' dedim ve mahallenin müzisyen kahvesinde bir düzen kuruldu. Çocuklar çalmaya başladı. Benim gözlerim yerinden fırladı. Batı müziği eğitimi almışlar Roman çocukları, Mozart 25'i çaldılar. 


Gypsy Mozart Projesi İzmir'de nasıl hayata geçti?

15 yıldır Gypsy Mozart Projesi'ni İstanbul'da bir türlü yapamıyordum. Çünkü herkes orada çok uzak mesafelerde oturuyor. Bir arkadaşımız Fatih'te oturuyorsa, bir arkadaşımız Sarıyer'de bir türlü toplanamıyorduk ve karar verdim.  Proje Gypsy Mozart ve  'İlle de Mozart Olsun' projesini İzmir'de yapmaya karar verdim. Çalıştığım sanatçılara 'Ben İzmir'de yaşayacağım' dedim. 12 yıl önce ilk konserimizi yine Konak Belediyesi'nin sponsorluğunda Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi'nde verdik ve ilk konserimiz yıkıldı. Zaten afişimiz de bir olaydı. Mozar'ta Roman bıyığı ve beni yaptık. İnsanlar merak etti. Müziğimizi de merak ettiler. Gelip dinlediler ve müzik otoriteleri tarafından projeye çok beğenildi. Rusya'ya, Sırbistan'a gittik, şimdi Avusturya'ya gideceğiz. Nasipse Mozart'ın doğduğu evin önünde çalmak istiyoruz. Ama tek isteğimiz, çabamız; genç müzisyenlerin bir kurumsal kimlik altında hayatlarının garanti altına alınması. 


Etnik müziğin milli takımına kurumsal kimlik kazandırmak istiyorsunuz. Neden?

Bizim mahalle getto yani Tenekeli Mahalle, dünyanın en büyük Roman mahallesi. Ve buraya klasik müziğin k'sinin 'çıbığı' girmemiş. 120 yıllık bir mahalle.  Müslüm Gürses, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur dinleyen insanlar, bizim provalarda klasik müziği de dinlemeye başladı. Bizim provalar konser tadında geçiyor, mini konser tadında. Kasap sesleniyor, 'Abi bugün 25'i çalar mısın bize?' Midyeci İbrahim, 'Abi bugün 43 çalsana'. 'Birer klasik eser çalar mısın?'  Böyle bir kültür de gelişti. Genç çocukların hayatına dokunduk. Orkestra 20 kişilik, o kadar büyük bir mahallede ancak 20 kişiyi kurtarabilirsin. Onlara kurumsal bir kimlik kazandırdığımızda belki farklı olduğumuz bu bölgede daha farklı gelişmeler olacak. İnşallah değerli yöneticiler sesimizi duyar. Etnik milli takımı müziğini bir kurumsal kimliğe büründürürler diye düşünüyorum.


Konserler sırasında unutamadığınız bir anınız var mı?

Bu grubun bir özelliği de hem sarayda çalar, hem sokakta çalar. Anlatmadan geçemeyeceğim. Kalite Kontrolü diye bir dernek, orkestramızı İstanbul'a davet etti. Hayhay dedik. Gittik. Zorlu'da bayağı bir insan geldi. Eczacıbaşı'lar, Sabancı'lar, Koç'lar herkes derneğe üye herhalde ki bütün yönetim kurulu karşımızda. Sahneye çıkınca bir baktık ki bayağı bir protokol var. Bir Biden yok. Allah dedik, ne yapacağız? Bunlar bizi topa tutarlar. 25'inci sembolik giriş parçamızı çalacağız. Acaba repertuvarı değiştirsek mi diye düşündük. 25'inci senfoniyi çaldık, çok farklı ezgileri var. Çünkü biz Mozart'ın sadece enstrümanlarla değil, notalarıyla da oynadık. Yani notalarını da Romanlaştırdık. Mozart yaşasaydı vallahi de billahi de orkestraya gelir çalardı ve yönetirdi bizi. O da 400 senedir notaların aynı şekilde çalınmasından sıkılmıştır. 25'inci senfoninin ortasına geldik. Oyun havalarına  geçer geçmez, Sabancı'lar, Eczacıbaşı'lar, Koç'lar hepsi karşımızda. Bir irkilme oldu, nereye geldik, ne yapıyoruz diye. Ondan sonra biz ne olursa olsun çaldık parçaları. Arkaya geçtik. Herhalde dedim bizi topa tutarlar. Hepsi sağ olsunlar gelip bizi tebrik etti, teşekkür etti. Yani orada anladım ki insanların da bazen köşeleri olabilir, olmazsa olmazları olabilir ama biraz da değişikliğe ihtiyaç var. Müzikte de bu böyle. Biz yolumuza böyle devam edeceğiz.  Bizim misyonumuz Doğu ile  Batı'ya müzik yoluyla  köprü olmak. Çünkü biz 21. yüzyılda ayrışan dünyada insanların birbirine savaş yapmak için sebep  aradığı bir dünyada toplumların birleştirmek için müzik yapıyoruz.  Ben de 12 yıldır İzmir'i terk etmiyorum. Çocuklarla beraber yolumuza devam ediyoruz.

Geçmiş ile şimdi yapılan müziği kıyaslar mısınız?

Müzik kalitesi bayağı arttı diye düşünüyorum. Çok eskiden klasik müzikte gerçekten Safiye Hanım'ların, Müzeyyen Hanım'ların ekibiyle olduğu döneme geriye döndük. Sanki kulağımızın pası silinmeye başlıyor. Çok  ağır olacak ama kulaklarımızı çok kirlettiler. Yeni projeler, yeni klasik, entelektüel müzik umut vadediyor. Umarım gençler çok daha güzel şeyler yapacak diye düşünüyorum. Kültürümüze sahip çıkmalıyız. Halk müziğine, klasik müziğe, dünya müziğine de bakmak gerekiyor, araştırmak gerekiyor. Biz de öyle yapıyoruz.

Neşet Ertaş'ın yüz yılın dervişlerinden biri olduğu söyleniyor. Ertaş'ın müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Neşet Hoca'nın hayatı bildiğiniz gibi pek  parlak geçmedi, birkaç sefer karşılaştık. O dönemde yurt dışında yaşıyordu. Oturduk, biraz muhabbetimiz, sohbetimiz oldu. Neyse ki son zamanlarda kendine yakışır gibi yaşadı. Ki daha güzel şeylere layıktı. Allah rahmet eylesin diyoruz. Öyle ozanlarımız bize yol veren ezanlarımız. Gerek babası Muharrem Ertaş çok değerli müzisyenler. Neşet Ertaş'la çalışma fırsatı da buldum, şanslıyım. Gerçekten 100 yılın dervişlerinden biri. Tepecik Filarmoni Projesi bu bağlamda Mozart'tan yola çıkarak önümüzdeki günlerde de  yeni projelere imza atacak. "İlle de  Bach Olsun" diyebiliriz. Çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu yüzden bizleri takip etmeye devam edin.