Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789

Kültür Atölyesi 16 Ağustos

16 Ağustos 2022 - Günün filmi, kitabı ve sahne etkinlikleri...

Gülara Subaşı

BEYAZ PERDEDE BUGÜN

Stay on Board: The Leo Baker Story - Hayatta Kalmak İçin Kay: Leo Baker'ın Hikâyesi (2022) - Nicola Marsh & Giovanni Reda


Kaykay alanındaki çalışmalarıyla uluslararası alanda tanınan bir fotoğrafçı ve yönetmen olan Giovann, Reda ve yazar Nicola Marsh'tan yepyeni bir belgesel "Stay on Board: The Leo Baker Story", Netflix'te gösterimde.

2022, ABD yapımı filmin başrollerinde Leo Baker, Melissa Bueno-Woerner ve Alexis Sablone kendilerini oynuyor.

Film, Los Angeles Outfest'te Marsh ve Reda'ya En İyi Belgesel Ödülü'nü kazandırdı.

Filmin konusu:

Film, profesyonel sporların cinsiyetlendirilmiş dünyasında kendilerine yer açmaya ve daha kapsayıcı bir kaykay kültürü oluşturmaya çalışılırken, ünlü rekabetçi kaykay ikonu Leo Baker'ı takip ediyor ve bu da onu hayal edilebilecek en punk şeyi yapmaya yönlendiriyor.

Ünlü kaykaycı Leo Baker, şöhret basamaklarını tırmanış hikâyesini ve bir trans olarak kendini keşfetmesinin kariyeriyle nasıl çatıştığını anlatıyor.

Gelecek vaat eden bir kaykaycı, trans atlet "tartışmasını" sonsuza dek sona erdirmesi gereken ilgi çekici bir belgeselde gerçeğini yaşamak için ilgi odağını terk ediyor.

Netflix belgeseli “Stay on Board: The Leo Baker Story”de profesyonel kaykaycı Leo Baker, trans sporcularla ilgili önyargılı fikirleri yarım boruya saldırmak için kullandığı aynı havalılıkla parçalayarak bu sıkıcı tartışmanın senaryosunu tekmeliyor. 2019'da başlayan film, Baker ve ABD Milli Takımı'ndaki takım arkadaşlarının 2020 oyunlarında ilk kez kaykayın olimpik bir spor olacağını öğrendiklerinde takip ediyor. Baker'ın kendisine, arkadaşlarına ve ailesine ve ardından dünyaya açılma yolculuğunu takip eden “Stay on Board”, ona somut cevaplara ihtiyaç duymadan kim olduğunu keşfetmesi için zarafet ve alan sağlıyor. Empatik ve saygılı bir yaklaşım sergileyen film, Baker'ı, geçişi geciktirmenin profesyonel faydalarını, kendini tamamen kucaklamanın neşesi ve rahatlığıyla karşılaştırırken takip ediyor.



RAFLARDA BUGÜN

Bin Gemi - Natalie Haynes


İngiliz yazar Natalie Haynes'in 2019'da yayımlanan üçüncü romanı "Bin Gemi" (Orijinal adı: A Thousand Ships), Türkçe baskısıyla yeni çıkanlar raflarında.

Epsilon Yayınları tarafından basılan kitabın İngilizce aslından çevirisi Hilal Dikmen tarafından yapıldı.

Truva Savaşı'nın mitolojisini ilgili kadınların bakış açısıyla yeniden anlatan Bin Gemi, Truvalı Helen, Hekabe, Briseis, Oinone ve Kirke karakterlerini tanıtıyor.

Tanıtım bülteninden:

Gecenin yarısında bir kadın uykusundan uyanır ve sevdiği şehrin alevler içinde olduğunu görür. Grekler ve Troyalılar arasındaki on yıllık savaş artık sona ermiştir. Troya düşmüştür. Kaderleri artık Greklerin elinde olan Troyalı kadınlardan onlar adına Akhilleus'la savaşan Amazon prensesine, Odysseus'un dönüşünü bekleyen Penelopeia'dan kan davaları yüzünden her şeyi başlatan üç tanrıçaya...

“Bana şarkını söyle Musa, dedi ve ben de söyledim. Kadınların, gölgeler içindeki kadınların şarkısını söyledim. Unutulmuş, göz ardı edilmiş, adı anılmamışların şarkısını söyledim. Bu asla bir veya iki kadının hikâyesi değildi. Bu hepsinin hikâyesiydi. Bir savaş, yaşamlarına dokunduğu insanların yarısını göz ardı etmez. Öyleyse biz neden edelim?”

 “Natalie Haynes, kendine özgü tutkusu, zekâsı ve feminist bakış açısıyla Troya Savaşı'nın sessiz kadınlarına ihtiyaç duyulan sesi veriyor.” –Madeline Miller (Ben, Kirke'nin yazarı)

“Sürükleyici bir feminist başyapıt.” –Deborah Frances-White

“Natalie Haynes hızla bu neslin Mary Renault'su olmakta; Troya Savaşı'nı tamamen kadınların bakış açısıyla anlattığı Bin Gemi, yazarın eserleri içinde en iyisi.” –Observer

“Haynes mesleğinin ustası. En eski hikâyelerimizden birine sıcacık bir hayat üflemeyi başarıyor." –Telegraph



SAHNEDE BUGÜN

Gabriel’in Düşü


İstanbullular bu akşam, Midilli Adası’nın büyüleyici atmosferinde bir göç hikâyesine tanıklık etmek için "Gabriel'in Düşü" oyununda buluşuyor.

Prömiyerini 25'inci İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan TiyatroDEA’nın ikinci yapımı Gabriel’in Düşü, Sema Elcim tarafından kaleme alındı, rejisör koltuğunda Ahmet Sami Özbudak bulunuyor.

Tarihi bir panaromanın sahne temsilinde, Ayşegül Tekin, Banu Çiçek, Batur Belirdi, Burak Tamdoğan, Çiçek Dilligil, Ersin Umut Güler, Kerem Pilavcı sahne performanslarıyla izleyiciyi olayın özneleri haline getiriyor.

Oyunun konusu:

Berna ile Berk, on yıllık evliliklerinin kaderi üzerine birbirlerinden habersiz kararlar almış ve eyleme geçmek için karşı kıyı Midilli Adası’nı seçmiştir. Tatil için kiraladıkları evin sahipleri, Türkiye’nin yakın geçmişinde yaşanmış 6-7 Eylül Olayları sonrasında İstanbul’dan adaya göç etmiş bir ailenin fertleri olan Angeliki ve Angelos’tur.

Çift, "tuhaf" ev sahiplerinin "tarih kokan" evlerine yerleşirken; Suriye İç Savaşı’ndan Almanya’ya gitme umuduyla kaçıp, Midilli’deki Mora Kampı’nda sıkışıp kalmış Mirvan ve Yana, adadaki zorunlu misafirliklerini sonlandırmanın yollarını aramaktadır.

Midilli Adası, belki de tarihinin en kaotik dönemini yaşarken, adayı tepeden izleyen gizemli manastırın merhum Aziz’i Gabriel; birbirlerinden hem uzak hem de çok yakın üç ailenin kadınları için kurtuluş umuduna dönüşür.

Göçün toplumsal bellek üzerindeki etkileri ve insan doğası üzerinde yaptığı tahribatı üç farklı toplumun fertleri üzerinden anlatan Gabriel’in Düşü, göç edene beslenen merhamet ve nefret duygularının bıçak sırtı mücadelesine Midilli Adası’nın büyüleyici atmosferinde ışık tutuyor.

3 farklı zamanın ve mekanın insanlarının tek bir noktada buluşturan Gabriel'in Düşü, bu akşam saat 21.00'de Kadıköy Belediyesi Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro Sahnesi'nde.



Yüzyüzeyken Konuşuruz


Türkiye'nin en sevilen alternatif müzik gruplarından Yüzyüzeyken Konuşuruz, bu akşam Balıkesir'de sahne alıyor.

Türkçe alternatif müzik sahnesinin parlayan yıldızlarından, ilk çıktıkları günden bu yana sağlam adımlarla yürüyen, pek çok genç şarkıcıya ilham veren, özgün grup Yüzyüzeyken Konuşuruz, gitar ve vokalde Kaan Boşnak, elektrik gitarda Engin Sevik, klavyede Baran Ökmen, bas gitarda Can Tunaboylu ve davulda Can Kalyoncu’dan oluşan kadrosuyla sevenleriyle buluşacak.

Yüzyüzeyken Konuşuruz, Türkiye’de alternatif müzik sahnesinin yeni isimlerle değiştiği ve popülerliğinin giderek arttığı dönemin öncülerinden.

Metropolün içinde sıkışmış, kayıp bir jenerasyon olma tehlikesinin eşiğinde büyümüş iki genç insanın anlattığı hikayeleri seslendiren şehirli bir lirik müzik grubu.

Genç bir şarkı yazarının kamerayla kaydedip yayımladığı şarkılardan ibaret bir projeyken, internette karşılaştığı yoğun ilgi sonrası zamanla sahnelerde yer bulan bir grup haline gelen Yüzyüzeyken Konuşuruz, bugün artık yerli sahnenin güçlü isimleri arasında kabul görüyor. Yaptıkları müziği en genel bakışla indie-folk olarak isimlendiriyorlar.

Sürekli evrimleştirerek, elektronik unsurlara ve dans beatlerine de yer verdikleri çalışmaları ile günden güne başarılarına yenilerini ekleyen Yüzyüzeyken Konuşuruz, son dönemde dizi müziklerinin de aranan sesi oldu.

KerkiSolfej organizasyonuyla gerçekleştirilecek olan konser için Yüzyüzeyken Konuşuruz, bu akşam saat 21.15'te Altınoluk Amfi Tiyatro Sahnesi'nde.



GALERİDE BUGÜN

Standard Profile: Üretim & Hayal Kırıklığı


Sanatçı Evren Selçuk'un "Standard Profile: Üretim & Hayal Kırıklığı" isimli performatif enstalasyonu, bugün İstanbuluların kültür-sanat duraklarından.

Standard Profile, “İnsan Sağlığını Koruma” misyonuyla gaz maskesi üretimi yapabilen bir fabrika kurgusudur. Uzmanlık alanlarına bölünmüş üretim departmanları, departmanlarda görev alan profesyonel bir ekip, ürün teşhir vitrinleri, kantin çalışanları, temizlik personelleri ve teknik donanımıyla gerçek anlamda üretim yapabilen bir fabrika…

Tüm sergi alanının gaz maskesi üreten bir fabrika kurgusuna dönüştürüldüğü çalışmada, üretim ve hayal kırıklığı kavramlarının etrafında gerçekliğin illüzyonu yaratılıyor.

İş aletleri, ürün kutuları, yaka kartları, üretimi bitmiş, henüz tamamlanmamış gaz maskeleri, maske kalıpları, vitrinler ve Standard Profile’in geçmişini anlatan gazete kurgularıyla izleyici, uzun zamandır var olan ve işlemeye devam eden bir fabrika alanının atmosferine dahil ediliyor.

“İnsan Sağlığını Koruma” misyonuyla gaz maskesi üretimi yapan Standard Profile, kurgusuna eşlik eden video çalışmasında, olumsuz koşullarda çalışan işçilerin yakalandıkları sağlık sorunları, kim olduğu anlaşılmayan bir el tarafından deşifre ediliyor.

Fabrika içerisinde yer alan birçok unsur, “Standard Profile” adındaki bu fabrikayı şimdiki zamanın yanı sıra geçmişle ve gelecekle ilişkilendirir. Dolayısıyla fabrika -kendiliğinden- bir tarihsellik de kazanır. Kurgu içerisinde üretim halinde olan işçiler ve aralarında vuku bulan gündelik-rutin ilişkiler fabrikayı canlı bir organizmaya dönüştürür.

Tasarım, çizim, heykel, yerleştirme, video ve performansla disiplinler arasında dolaşan sergi, çoklu okumalarla seyirciyi hem sanatsal hem kavramsal bağlamda zihinsel bir egzersize davet ediyor.

10 Ağustos’ta on kişilik bir performans ekibinin fabrikayı canlı bir organizmaya dönüştürdüğü bir açılışla izleyicisiyle buluşan sergi, 26 Ağustos'a kadar BILSART'ta ziyaret edilebilir.

Evren Selçuk Kimdir?

1982 yılında Diyarbakır’da doğdu. Lisans ve lisansüstü eğitimini resim alanında tamamladı. Çoğunlukla çalışmalarında üretim/tüketim ilişkisini problem edinir. İktidar ideolojisini; mekâna özgü enstalasyonlarla, izleyiciyi dâhil ettiği endüstriyel tasarım nesneleriyle, çeşitli video denemeleriyle ya da performansa dayalı alanlar yaratmaya çalışarak parodileştirdiği gerçekçi-kurgusal hikâyelerle sorgulamaya çalışır.



KÜLT(ür)lenelim...

Memento - Akıl Defteri (2000) - Christopher Nolan


10 Oscar Ödüllü İngiliz yönetmen Christopher Nolan'ın kurgu harikası, ikinci uzun metraj filmi "Memento", günün kült filmi.

2000, ABD yapımı filmin senaryosu Jonathan Nolan'ın "Momento Mori" isimli kısa hikâyeden uyarlama. Senaryo, Christopher Nolan tarafından kaleme alındı.

Başrollerinde Guy Pearce, Carrie-Anne Moss ve Joe Pantoliano'nun yer aldığı film, Akademi tarafından En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu Oscar'larına aday gösterildi. Filmin toplam 57 ödülü ve 67 adaylığı bulunuyor.

IMDb top 100 listesinde 55'inci sırada yer alan film, BBC tarafından yayımlanan ve dünya çapında 117 film eleştirmenin görüşleriyle oluşturulan "21. Yüzyılın En İyi Filmleri" listesinde 25'inci sırada bulunuyor.

Filmin konusu:

Memento, eski bir sigorta müfettişi olan ve ender rastlanan bir unutkanlık hastalığına (anterior grade memory loss) yakalanan, karısının öldürüldüğü andan itibaren yeni hiçbir olayı hatırlamayan Leonard Shelby'nin hikâyesini anlatır. Leonard kim olduğunu bilmesine ve geçmişini hatırlamasına rağmen yeni bir anı sahibi olamaz. Leonard, bir yandan hafıza sorunuyla baş etmeye çalışırken bir yandan da intikam almak için karısının katilini arar.

Film, doğrusal olmayan bir kurguya sahip olması tüm zamanların en başarılı filmlerinden biri olmasının sebepleri arasında gösterilir. Filmde, anlatıcının ''gerçek zamanlı'' hikayesiyle iç içe geçiş bulunur. Nolan gerçekleştirdiği bu ilginç kurguyla izleyiciyi hafıza sorunu olan ana karakterin koltuğuna oturtmayı amaçlar. Graham Swift tarafından 1933 yılında kaleme alınan Waterland kitabı, Nolan'ın Memento'su içim büyük bir ilham kaynağı olur. Film içerisinde toplam 113 defa zaman atlaması yaşanır.

''Kendimize kim olduğumuzu hatırlatmak için hepimizin aynalara ihtiyacı var.''

"Bazı anıların unutulması en iyisi" sloganıyla gösterime giren Memento, akıl sınırlarını zorlayan kurgusuyla mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında üst sıralarda yer alıyor.