Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789

Emperyalist bir kuruluş: Evanjelist Kiliseler

Tarihi bir terim olarak ‘Evanjelist’ genellikle Hz.İsa’nın havarilerine verilen ünvandır.

AZE Haber Ajansı

ANKARA- Tarihi bir terim olarak ‘Evanjelist’ genellikle Hz.İsa’nın havarilerine verilen ünvandır. Kelimenin kökü ‘Evangelical’ iyi haberleri paylaşan kimse anlamına gelir. Protestan grupları tanımlamak için kullanılan evanjelist, iyi habere, asıl gerçeğe veya İsa Mesihin gerçek mesaj ve bildirisine dönmek anlamında kullanılır. Günümüzde ise farklı bir dinî canlanışı ifade eden ve Amerikan Hırıstiyanlığını büyük ölçüde biçimlendiren din anlayışını vurgular.

Evanjelizm; Protestan reformları ile başlayan ve giderek dinin ferdi ve sosyal boyutunu belli bir sistem ve yöntem içinde anlama ve uygulamayı önceleyen, daha sonra Hırıstiyan- Yahudi birlikteliğini ilahi kehanetlere bağlı olarak yorumlayan, dünyanın sonuyla ilgili özel teo-strateji geliştiren ve gelecekte ortaya çıkacak olaylara ilişkin kestirimlerde bulunan farklı köktenci dinî akımların ortak adıdır.

Dinin stratejik okunuşuna misal teşkil eden Evanjelizm akımın, politik ve bürokratik alanlara sıçramış en etkili politik-dinî hareket olduğunu ifade eden Sosyolog ve siyaset bilimci Ercan Şen, öyle bir dinî öğretinin, egemen gücün, yeni dünya tasarımına kaynaklık etmesi insanlığın geleceği adına kaygı verici olduğuna dikkat çekiyor.

Şen, konuyla ilgili geniş çaplı bir değerlendirme yaptı:

“Dünyanın geleceğiyle ilgili bütün olayların kutsal metinlerde olduğuna inanan bu akım, dinî ifadelerin metin içi ve dışı bağlamını ihmal ederek, tarihi durumla ilgili olan meseleleri bugüne uyarlar. Oysa dini anlamada, dinî kavramların anlam dereceleri oldukça önemlidir. Çünkü anlamı koruyan ve taşıyan dinî kavramlardır. Ne varki dinî cemaatler bazen peşin hükümleri bazen de sözsüz gündemleri doğrultusunda kutsal metinlere anlam verdiklerinden beri dini metinlerin ne anlam geldikleri noktasında bir ittifak yoktur. Bu yüzden Evenjelistlerin inançla ilgili bilgilerinin imanla ve sosyal adaletle fazla bir ilgisi yoktur.

Zihinlerini Armegedon denilen geniş ve vahşi bir savaşın mekanını, araçlarını, süreçlerini belirlemeye ve Mesih’in yeryüzüne dönerek dünya krallığını gerçekleştirmeye sabitleyen bu akım, köktenci anlayışı temsil eder. Çünkü bunların dünya tasarımları belli bir toplumun bütün milletleri imha etme tasarımına dayanır. Dünya ölçeğinde bütün kötülüklerin yaygınlık kazanmasını istemeleri insanlık adına korkunç bir durumdur. Bazıları tarafından ekonomik refahın, demokrasinin ve özgürlüğün beşiği görülen ABD’nin böyle bir anlayışı benimseyen kişiler tarafından yönetildiği de bir gerçektir.

“EVANJELİZM, AMAERİKA’NIN DİNİ İDEOLOJİSİDİR”

 “‘Kutsal Metinlere Dönüşü’ din anlayışının esası yapan ve ‘Her insan Tanrı’ya ulaşabilir, Tanrı sevgidir, insanlarla iletişim kurmada aracıya ihtiyaç duymaz’ öncülüyle aracılığı kaldıran Evanjelist mezheplerin gelenekci olduklarını söylemek zordur. ABD merkezli politik-stratejik modellerle Evangelist akımın dinî kehanetleri arasında benzerlik vardır. Bu yönüyle Evanjelizm, küresel Amerikan imparatorluğun dinî ideolojisidir. Küresel imparatorluğun dinî ideolojisi olarak adlandırdığımız Evanjelizm, insanları yönlendirmenin her türlü aracını ve psikolojik savaşın bütün unsurlarını kullanır.

 (…)

Gerek teolojik zemini ve gerekse sunumu açısından zekice planlanmış bu teo-stratejik model farklı dinî grupların çalışmalarına kaynaklık etmektedir. Vatikan’ın bu çalışma yönteminden etkilendiği bir yana, bazı İslamcı grupların örgütlenme biçimi, medya üzerinde etkinlik sağlayarak siyasi aktörleri yönlendirme çabaları ve dünyanın geleceğine ilişkin ürettikleri dinî kehanetler ve özellikle Mesihci bakışları Evanjelizm ile belli bir açıda buluşmaktadır. Sonuç olarak Evanjelizm; gündelik hayatın içinde etkin olmak, kamusal alanı dönüştürecek her şeyi sonuna kadar kullanmak ve hayatı dinî sembollerle donatmak, bütün dünya milletlerinin karşılarında sarsılacaklarına inanmak ve bu bağlamda teolojik güven (Hezekiel, 38/20) oluşturmak, İsa Mesih’in yeryüzüne dönüşünü hızlandırmak için Tanrı’ya yardımcı olmak, diğer bir deyişle kaos ortamını gerçekleştirmek ve bunun ardından kurtuluşu gerçekleştirmek, yani Tanrı Krallığı’nı kurmak için dinî şifrelere ve kehanetlere dayalı olarak dünyanın teolojik haritasını çıkarmak gibi ana temalara dayanmaktadır. Bu ana temalar üzerine bu dinî ideoloji; dinî kehanetlere dayalı olarak ürettiği teolojik haritayı ABD siyasetinin pusulası yapmanın diğer bir adıdır.”

Küresel sistemin yayılma politikasını ve işgal haritasını teolojik ifadeler ve kehanetlerle nasıl meşrulaştırdıklarını anlamak için hem papazların hem de ABD devletini yöneten politikacıların yaptıkları açıklamalar yeterince açıklayıcıdır.

1947’de de İsrail’in kuruluşunu İncil kehanetinin gerçekleşmesi ve bütün insanların ideal bir toplum olarak yaşamanın zevkıne varacağı Mesihci devrin gelişinin işareti olarak görürler. ABD’ye görev yüklerler, çünkü bunlara göre şu anda ABD dünyanın en güçlü ülkesidir ve Hıristiyanlığı temsil etmektedir. Kaldıki teolojik açıdan her Hıristiyan İsrail’i desteklemelidir. Eğer bu güç İsrail’i koruyamazsa Tanrı nezdinde itibarını kaybeder.

  Teolojik geleneği siyasî çıkarlar doğrultusunda kullanarak ABD-İsrail ittifakını geliştiren ve güçlendiren Evanjelik-Methodist-Baptist dinî grubun, yani neoconların günümüz politikasında önemli rol oynadığı ortadadır. ABD ahir zamanda yaşadığına ve kıyametin kendi yönetimi esnasında kopacağına inananlar tarafından yönetilmektedir.

İsa Mesih’in ikinci kez döneceği yer güya İsrail’dir. Yahudiler Tanrı tarafından özel seçilmişlerdir. Onların yaptığını onaylamak Tanrı’yı onaylamaktır. Onları desteklemek dinî bir görevdir. Tanrı zihninde olanı bize bildirmiştir, Armegedon gerçekleşecektir. Armagedon, İsa Mesih ile Deccal arasında olacak nükleer bir savaştır. Bu savaşta dünya krallığına karşı gelenler ya da gücün ürettiği kurallara uymayanlar yok edilecektir. Böyle bir sürecin başlaması bazı politik ve dinî meselelerle bağlantılı olacaktır. Babil’in yıkımı, Fırat nehrinin kuruması ve Kudüs’te Müslümanlara ait kutsal yerlerin tahribi ve tapınağın inşa edilmesi gibi… Irak’a müdaheleyi kutsayan ve bunu haçlı seferi olarak tanımlayan, dünya barışı için bunu yapmayı Tanrı’nın emri olarak gören Busch’un beyanatları bu gözle okunduğu zaman anlaşılır. Mescid-i Aksa’nın alınması ve yerine Hz.Süleyman’ın tapınağının yapılması temel hedeftir.

EVANJELİSTLERİN GELECEK YEDİ AŞAMASI

Evanjelistlerin oluşacağına inandıkları yedi aşama şöyledir:

1- Yahudilerin Filistin'e geri dönmeleri. Hitler'in zulmünden kaçarak Filistin'e dönen Yahudilerin, 1948 yılında İsrail Devleti'ni kurmaları ve ardından 1967 yılında Kudüs'ün tamamını ele geçirmeleri,

2- Büyük İsrail'in kurulması. ‘Büyük Ortadoğu’ veya ‘Genişletilmiş Ortadoğu’ olarak adlandırılan proje çerçevesinde Irak ve Afganistan'ın işgal edilmesi, İran ve Suriye'yi de işgal etme planları ve Irak'ın kuzeyi ile Güneydoğu Anadolu bölgemizi içine alan bir Kürt Devleti kurma hazırlıkları,

3- Yahudiler de dahil olmak üzere tüm dünya uluslarına, İncil'in "müjde" olarak vaaz edilmesi. Misyonerlik faaliyetleri bununla bağlantılıdır. Rice Üniversitesi sosyoloji profesörü William Martin'e göre, ‘Yabancı memleketlerde faaliyette bulunan Protestan misyonerlerin yaklaşık yüzde 90'ını Fundamentalistler (köktendinci, radikal dindarlar) ve Evanjelikler oluşturmaktadır.’

4- Yedi yıl sürecek olan felaket dönemi. Türbülasyon (bir çeşit kıyamet senaryosunun yaşanması) veya kaos olarak da adlandırılan bu dönemde Yecüc ve Mecüc orduları tarafından İsrail işgal edilecek ve ABD ile İngiltere İsrail'in yardımına geleceklerdir.

5- İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişi.

6- Armageddon Savaşı.

7- Kıyametin kopmasıyla, İncil'e ve İsa Mesih'e iman edenlerin cennete yükseltilmeleri.

Evanjelistlere göre, insanlığın kaderi ilahi bir senaryo ile önceden belirlenmiştir ve herkes gibi Yahudiler de bu kozmik tiyatroda kendilerine biçilmiş rolü (Büyük İsrail'i kurmak) oynamaktadırlar.

Evanjelizm inancı tutarsızlıkla doludur. Örneğin; sadece 150 bin kadar Yahudi İsa'ya iman edeceği için, bunun haricindeki yaklaşık 12,5 milyon Yahudi Armageddon Savaşı'nda yok edilecektir. Yani savaştan ölen Evanjelik Hristiyanlardan sonra kala kala 150 bin Yahudi dünyada kalmaktadır. Bu 150 bin Yahudi mi (cennete yükselen 500 milyon Evanjelisti de çıkarsak) yaklaşık 6 milyar insanı yenerek yeryüzünden silecektir. Ve savaştan sonra İsa, krallığını kurunca çoban misali bu 150 bin Yahudi’yi bin yıl boyunca yönetecektir. Sonra hep birlikte cennete gideceklerdir!

Evanjelizm İle Siyonizm'in Kutsal İttifakı

ABD'nin eski başkanı Jimmy Carter şöyle diyor: "1948'de İsrail'in kurulması, Yahudilerin yüzyıllar önce sürgün edildikleri yerden sonunda İncil'de sözü geçen yere tekrar döndüğü anlamına gelmektedir. İsrail Devleti'nin kurulması, İncil’in kehanetinin gerçekleşmesidir."

Yahudilerin, Tanrı'nın seçilmiş halkı olduğuna ve Yahudilere vaat edilmiş topraklara iman, eski Hristiyan öğretisinde var olmayan bir düşüncedir. Hatta Hz. İsa'yı Yahudilerin öldürmüş olması, aslında Kiliseyi geleneksel olarak Yahudi düşmanı haline getirmiştir. Eski Hristiyan öğretisinde "Kudüs" ve "Siyon" gibi kavramlar, öteki dünyaya ait ilahi ve sembolik kavramlardır. Ancak Protestanlar bu kavramları dünyevi kavramlar olarak yorumlayıp Yahudileri önemli bir konuma yerleştirdiler. Bu durum reform hareketlerinden sonra başlamıştır. Reformdan önce Filistin, İsa'nın "kutsal vatanı"dır sadece. O güne kadar geçerli olan öğreti, ne Yahudilerin Filistin'e tekrar geri dönme olasılığına ne herhangi bir seçilmiş millet kavramına ne de bir Yahudi milletinin varlığına yer veriyordu. Kimse Yahudileri, Tanrı'nın Filistin'e tekrar dönmeyi kendilerine mukadder kıldığı "seçilmiş millet" olarak görmüyordu. Reformla birlikte pek çok Hristiyan, Yahudilik ve Yahudilere karşı olan düşmanlıktan (antisemitizm), diğer bir kavram olan Yahudi sempatisine (philosemitizm) adındaki ayrımcılığa yöneldi.

18. ve 19. yüzyıllarda da birçok Protestan mezhebi, Yahudilerin, Kitab-ı Mukaddes'teki kehanete uygun olarak Kutsal Topraklara dönmeleri gerektiği yönündeki düşünceyi felsefelerinin temeline oturttular ve bu inanç felsefesi bugüne kadar geldi. İsveçli edebiyatcı Selma Lagörlef’in Kudüs romanı bu yöndeki Protestan edebiyatına bir örnektir.

1985 yılında Basel'de ilk Siyonist Kongre'nin yapıldığı yerde bir Siyonist kongresi daha yapılmıştır. Ancak bu kongrenin ilk kongreden çok önemli bir farkı vardır. Çünkü kongrenin adı ‘Birinci Hristiyan Siyonist Kongresi’dir. Kongrenin sonucunda bazı kararlar alınmıştır. Bunlar arasında, ‘Tüm dünya Yahudilerinin İsrail'e göç etmeye çağrılması’ ve ‘İsrail'in 1967'de işgal ettiği Batı Şeria'yı ilhak etmesi’ de yer almıştır. Bu karar sonrasında izleyicilerden bir Yahudi ayağa kalkarak, ‘Bu son karara Yahudi halkının üçte ikisinin karşı olduğunu ve kararın yumuşatılması gerektiğini’ söylemiştir. Ancak, bu tutum karşısında Uluslararası Hristiyan Elçiliği Temsilcisi'nin verdiği yanıt çok ilginçtir: “İsraillilerin ne düşündüğü umurumuzda değil. Biz Tanrı'nın ne söylediğine bakarız ve Tanrı, o toprakların Yahudi malı olduğunu söylüyor.”

Bütün Türkiye’nin öğrenmiş bulunduğu İzmir’deki Protestan Evanjelist Kilisesinin Papazı Rahip Brunson’un 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra tutuklanarak yaklaşık 1.5 yıl tutuklu kalmasından sonra dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın bizzat devreye girmesiyle serbest kalması üzerine bir çok yorum yapılmıştır. Bu yorumların çoğu FGH ile olan ilişkilerinin açığa çıkması üzerinedir.

FETULLAH GÜLEN VE EVANJELİZM

Aksiyon dergisinin Aralık 2003 tarihli sayısının kapağında, "İnsanlık O'nu bekliyor: Hz. İsa" haberini görmekteyiz. Oysa Mesih inancının Kur'an'da olmadığı bilinmektedir. FG cemaati "Müslüman İseviler" diye bir tanım ortaya çıkarmıştı. Buna göre, Hz. İsa yeniden dünyaya gelecek ve İseviliği Müslümanlıkla birleştirecekti. "İbrahimi Dinler", "Ilımlı İslam" ve "Dinler Arası Diyalog" gibi akımlar İslamiyet'in başkalaştırılmasında araç olarak kullanılıyordu.

 Bu inanca göre Hz.İsa ikinci kez yeryüzüne geldiği zaman Kudüs’teki Süleyman tapınağına inecektir. Bu stratejinin gerçekleşmesi için Türkiye’nin yeni İsrail halkı olması gerekiyor. Öyleyse Türkiye’nin Hıristiyanlaştırılması oldukça önemlidir. Hıristiyanlığı kabul eden her kişiye ‘sen yeni İsrail halkından oldun’ sözü bunun için söylenir. Ancak yeni İsrail halkı, bugünkü İsrail halkı ile aynı değil, onlarla bu topraklarda beraber yaşayan yeni İsrail halkıdır. Türkiye’de çok sıkı örgütlenmiş olan Evanjelistlerin misyonerlik faaliyetlerinin içinde yer alan eski misyoner İlker Çınar’a göre; Türkiye’de faaliyet gösteren Evanjelik misyonerler sık sık ‘bizim silahımız İncil’dir’ cümlesini tekrarlar. Bu toprakları ele geçirmek istemelerinin sebeplerinden biri de bu toprakların, Kutsal kitaplarında ‘Vaat edilmiş, kutsal topraklar’ olarak ifade edilmesidir. Bu vaat edilmiş kutsal toprakları ele geçirebilmek için teorik-pratik oldukça ciddi boyutlarda çalışmalar yapmışlar ve Türkiye’ye öyle gelmişlerdir.

Hıristiyan kültürel miras içinde değişik tonları ve renkleriyle Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin tüm kurum ve kuruluşları, duyuş, düşünüş ve davranış biçimleri olduğu gibi ideolojilere, felsefî anlayışlara ve politik pratiklere taşınmıştır. Bir başka deyişle “Günümüze yol veren kavram ve inançların veya siyasi sistemlerin neredeyse tamamı Hıristiyan kültürel mirasın içinde ortaya çıkmış olan bazı dinî akımların, örgütlerin ve bu örgütlere üye olan kişilerin kestirimleri olarak gündelik hayatımıza girmiştir. Batılı kültürel evrende oldukça yaygın olan köktenci-radikal Hıristiyan gruplar kutsal metinde geçen sayıların özel ve gizemli okunuşuna bağlı olarak bazı bölgelere müdahale etmenin dinî görev olduğuna inanmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’in dünyanın geleceğine ilişkin özel atıflar yaptığı, inançları kökünden sarsan kehanetler içerdiği ileri sürülmekte ve bazı dinî metinler üzerinden dünyanın geleceği tasarlanmaktadır.

Türkiye’nin doğusunu dillerinden düşürmeyen ve asıl sahiplerinin Yahudiler olduğunu ileri süren misyonerler şöyle derler: “Yahudilerin ilk ataları Türkiye’nin doğusunda yaşadı. Bu topraklar, Türkler tarafından savaşla, asimilasyonla alınmıştır. Bir gün mutlaka bu toprakların gerçek sahipleri buralara yeniden yerleşecektir.”

Zaten Irak’ın işgali bu kapının açılışını temsil eden kutsal savaş olarak algılanmaktadır. HDP milletvekili Sezai Temelli de bu toprakların vaat edilmiş topraklar olduğunu Musa’nın ömrünü bu bereketli toprakları aramakla geçirdiğini. Türklerin bu toprakları da kuruttuğunu Nisan 2019’da Mardin Kızıltepe’de yaptığı bir parti mitinginde söyleyerek bu zihniyete bir mesaj iletmiştir.

Kitab-ı Mukaddes’te yer alan paygamber ve azizlerin rüyaları ve yorumları, günümüzde Evanjelist papazların rüya ve kehanetleri üzerine İslam dünyasının geleceği kurulmakta, özel kodlar ve semboller yoluyla sınırlar yeniden çizilmektedir.

“Ve Rab Sodom’u ve Gomora’yı yıktığı gibi ülkelerin izzeti, Kildanilerin gururunun süsü olan Babil de öyle olacak. İçinde ebediyen oturulmayacak ve nesilden nesile meskûn olmayacak ve bedevi orada çadır kurmayacak ve çobanlar orada sürülerini yatırmayacaklar (İşaya, 13/19)” Bu metinler dünyanın kaosa doğru sürükleneceği ve nükleer savaşın olacağı şeklinde yorumlanmaktadır. Irak’ın işgali de bu sürecin başlangıcı sayılmaktadır. Dünyanın sonuna doğru kilisenin kutsal amacı dışında kalan insanların mahvolacakları, İsa Mesihin kutsal görevini paylaşanların ise dünyada egemen olacağına inanmaktadırlar.

Böylesi olay ve yorumları din anlayışlarının temeli yapan Evanjelistlere göre, Tanrı’nın Yahudiler ve Hıristiyanlar için özel planları vardır. Diğerleri yani Hıristiyan olmayanlar yok olacaktır. Son büyük savaşta yani Armagedon’da nükleer bir savaş olacak ve kafirler yok olacaktır. Bu radikal fundementalist Evenjelizmin soykırım temennisinin ucu bucağı yoktur. Yeni bir haçlı zihniyetinin dirilişini rahatlıkla müşahede edebilmekteyiz. Fakat burada asıl büyük tehlike dünyanın en kudretli devletini yönetenlerin artık evanjelist inançlara ve teopolitik fanatizme sahip olduğudur.

Evangelizm şu anda dünyada en fazla yayılan, en çok taraftar toplayan dinî cereyandır. Dünya çapında güçlü televizyonlardan, internet sitelerinden, video oyunlarından, kurgu-bilim romanlarından yararlanarak misyonerlik yapmaktadırlar. Abd eski Başkanı George W.Bush ile bakanlarının ve danışmanlarının nicesi, bu hızlı ve fanatik tarikata mensuptur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Nixon ile yavaş yavaş politikaya ısınmaya başlayan Evanjelist taban, asıl uyanışını ise Ronald Reagan döneminde gerçekleştirdi. Bill Clinton döneminde bir miktar geri planda kalsalar da, kendisini "Tanrı'nın kelamını dünyaya getiren adam", Beyaz Anglo-Sakson Protestan (WASP) Amerikalıları da "Tanrı'nın seçtiği halk" olarak tanımlayan ve İncil’in kehanetlerine inanan oğul George W. Bush döneminde Neoconlarla (yeni muhafazakârla) sahneye çıktılar. Neoconların yaşama geçirmeye çalıştıkları BOP'un (Büyük Ortadoğu Projesi), Evanjelistlerin "Yahudilere vaat edilmiş topraklar" ve "Armageddon Savaşı" inançlarıyla birebir ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Evanjelistler dünya çapında güçlü televizyonlardan, gazete yayınlarından, internet sitelerinden, video oyunlarından, sinema sektöründen ve bilim-kurgu romanlarından yararlanarak misyonerlik yapmaktadırlar. Bunun neticesinde Amerika'daki Evanjelist Protestanların sayısında ciddi bir artış gözlenmektedir. Evanjelistler 1987'de Protestan nüfusun yüzde 41'lik bir dilimini oluştururken, 2004'e gelindiğinde bu oran yüzde 54'e ulaşmıştır. Nüfusu 300 milyonu bulan Amerika'da Evanjelistlerin sayısı 100 milyonu aşmıştır. 1950 yılında tüm dünyadaki sayıları 4 milyon kadarken, 2004 yılı rakamlarına göre 500 milyonu aştıkları görülüyor.2016 rakamlarına göre de 600 milyonu aşmışlardır. 2016 yılında, dünyada tahmini olarak 619 milyon Evanjelik bulunmakta olup bu da dört Hristiyandan birinin Evanjelik olduğu anlamına gelmektedir. ABD dünyanın en büyük evanjelik nüfusuna sahip olup Amerikalı Evanjelikler, ülke nüfusunun dörtte birini ve tek en büyük dini grubunu oluşturmaktadırlar.

ABD’nin bir dönem başkanlığını yapan Ronald Reegan, Baba ve Oğul Busch Evangelist ve Methodist diye bilinen yaygın ve etkin olan mezheplerin birer üyesidirler. Reagan dünyanın geleceği için şöyle der: “Aşikârki Eski Ahit’teki eski peygamberlerinize ve Armagedon’la ilgili önceden haber verilmiş alametlere geri dönüp baktığımızda acaba olacakları görecek nesil biz miyiz diye düşünüyorum. İnanın bana, bu kehanetler açık bir şekilde yaşamakta olduğumuz şu günleri tasvir ediyor.”

Irak’ı işgal eden ve bir milyonu aşkın insanın ölümüne neden olan Bush ve Neocon ekip, bu olayı aynı mantığın içinden okumakta ve bunun bir haçlı seferi olduğunu dünyaya ilan etmektedir.. Dinî kehanetleri gerekçe olarak sunan Busch dünyanın geleceğine aynı pencereden baktığını ifade etmektedir. Hem ‘Kurukafalar’ gibi gizemli örgütlerin ve hem de ‘Evanjelist’ diye bilinen Siyonist Hıristiyanların dinî ve teopolitik önermelerini dikkate alırsak ABD dış politikasını belirleyen bu zihniyetin gerçek saiklerini bir yere kadar anlamış oluruz.

Küresel hegemonya ortak hakikatlerde buluşma adına kültürel ve ideolojik benzeşmeyi sağlamak peşindedir. Bu amacını gerçekleştirmek için ürettiği diyalog’ yöntemi; hegemonya tarafından kurgulanan dinî içerikli ancak gerçekte politik-stratejik bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada gerçekleştirilmek istenen amaç insanlığın tamamının bir dine inandırılmasından daha çok Batı/ABD tarzı hegemonyayı meşru görmeyen felsefî, dinî ve kültürel sistemlerin anlama ve tanımlama biçimlerini bozmak ve Prof. Dr. Mehmet Bayraktar’ın tespit ettiği gibi onları kendisi yapan tasavvurlardan uzaklaştırmak, içi boş kültürel öbeklere dönüştürmektir.

 İşte İsevî-Müslüman, Müslüman-İsevî sentezi; egemen gücün kendi anlama ve tanıma biçimine direnen İslâm’ın içini boşaltmak, daha doğrusu içi boş kültürel öbeklere dönüştürmek için üretilen kalıplardan birisidir. Bu kalıp, başta İslamiyet ve Hıristiyanlık olmak üzere büyük ve hak dinler şeklinde dillendirilir. Her iki dinin de hak olduğu anlayışını aynı cümleye giydirmek için bu yöntem kullanılır.