Türk yapımcıya Amerika'dan ödül
Türk yapımcıya Amerika'dan ödül
''Amcamı yamyamlar yedi''
''Amcamı yamyamlar yedi''
"Sensiz gecen 1 yıl daha Ponçiğim"
Babası İbrahim Tatlıses hakkında konuştu
Babası İbrahim Tatlıses hakkında konuştu
123456789
Türk yapımcıya Amerika'dan ödül
Türk yapımcıya Amerika'dan ödül
''Amcamı yamyamlar yedi''
''Amcamı yamyamlar yedi''
"Sensiz gecen 1 yıl daha Ponçiğim"
Babası İbrahim Tatlıses hakkında konuştu
Babası İbrahim Tatlıses hakkında konuştu
123456789

Rus Ayısını* Uyandırmak

Prof. Dr. Emre Kongar, Tele1 “18 Dakika”da, Batı-Rusya ilişkilerini değerlendirirken benden de söz etti. Bu konudaki notlarımı, bir kez daha paylaşmamı istedi. Bu yazının amacı, herhangi bir ülkeyi veya ittifakı kollamak veya Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını haklı veya haksız göstermek değil, bir dostun isteğine uyarak, “Soğuk Savaş”ın sona ermesini izleyen olaylara, büyük ölçüde içinde bulunarak tanıklık etmiş bir kişinin tarihe not düşme düşüncesidir.

NATO (Kuruluş 1949) ile Varşova Paktı (Kuruluş 1955), “Soğuk Savaş” olarak bilinen yaklaşık kırk yılı aşkın, düşman olarak yaşadılar. O kadar ki NATO, Varşova Paktı üyesi bir ülkenin temsilcisinin NATO karargâhının kapısından girmesine; NATO’da görevli diplomatların veya askerlerin, kara yoluyla Varşova Paktı ülkelerinden geçmelerine bile izin vermezdi.

Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği dağılıyor

ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki konvansiyonel ve nükleer silahlanma yarışı, SSCB’nin kaynaklarını silahlanmaya ayırmasına neden olmuştu. Bunun Sovyet uluslarına ağır maliyetine, gelişen iletişim teknolojisinin ve nihayet AGİK** sürecinin getirdiği dünya görüşü değişikliğinin eklenmesi, komünizmin sonunu hazırlamış, önce Varşova Paktı ardından Sovyetler Birliği dağılmıştı. Rusya’da büyük bir travmaya yol açsa da bu gelişme, dünya için tarihi bir fırsat yaratmıştı. Yaklaşık yarım yüzyıl sonra ilk kez Batı (NATO) ile Rusya arasında, tüm dünyanın yararına olabilecek iş birliği ve ortak hareket fırsatı doğmuştu. Gorbaçov liderliğindeki Rusya, içinde bulunduğu ekonomik, siyasi ve askeri sıkıntılar nedeniyle iş birliğine yatkın ve istekli görünüyor, Batı da bu fırsatı değerlendirebileceği izlenimini veriyordu.

Ruslar NATO koridorlarında

NATO’nun, Rusya ile “Barış için Ortaklık-Partnership for Peace” girişimi ve yeni düzenin Rusya ile birlikte kurulacağını ilan eden “Yeni Stratejik Konsept”i doğru adımlardı. Artık NATO Karargâhı'nda Rusya delegasyonu, Moskova’da NATO temsilciliği vardı. Ancak bu uzun sürmedi.

Yeni düzeni Rusya ile birlikte kurma fikri, yerini, “tek süper güç olarak kalma” hayali peşindeki ABD’nin, “Rusya’nın çevrelenmesi, yalnızlaştırılması” politikasına bıraktı. Bu, stratejik bir yanlıştı. Avrupa Birliği (AB) ile diğer Batı devletleri, değişik nedenlerle de olsa ABD’nin dümen suyuna girdiler. Büyük çabalarla imzalanmış nükleer ve konvansiyonel silahsızlanma antlaşmaları, ABD ve Rusya tarafından bir bir terk edildi. Bu arada dünyada başka gelişmeler de oluyordu.

Batı ile çatışma pahasına eski günlere geri dönme kararlılığındaki Putin yönetimindeki Rusya, yüksek petrol fiyatları ve doğal gaz sayesinde hızla eski gücüne kavuşuyordu.

Irak, BOP, Suriye ve Çin

Askeri gücünü de artıran Çin, önde gelen bir oyuncu olarak sahneye çıkıyor, onu Hindistan, Brezilya gibi ülkeler izliyor, yeni düzen, ABD’nin hegemonyasına tabi olacak gibi görünmüyordu.  

Petrole hâkim olmak amacıyla ABD, kitle imha silahı ürettiği bahanesiyle Irak’a saldırıyor; İsrail’in yayılmacı siyasetinin peşine takılıp, Büyük Orta Doğu Projesi'ni (BOP) uygulamaya koyuyordu. Böylece, yeni bölünmeler ve IŞİD türü terör örgütleri yaratarak, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu büyük bir kargaşanın içine atıyordu. Türkiye’nin de desteği ile Suriye’nin kaosa sürüklenmesi ise Rusya’nın Orta Doğu’ya ve Akdeniz’e, yani “sıcak denizlere”, güçlü biçimde inmesine yol açıyordu.

Rusya da boş durmuyor, Batı’nın Yugoslavya’da uyguladığı, her yeni devlette, gerektiğinde o ülkeyi ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak amacıyla kullanmak üzere azınlıklar bırakma politikasından başarıyla yararlanıyordu. Azerbaycan, Gürcistan, Kırım ve nihayet Ukrayna’da uyguladığı, “Rus veya diğer azınlıklardan yararlanarak bölme/yutma” politikaları, Batı’yı kendi stratejisi ile vurma örnekleridir.

ABD’nin, Rusya’yı Ukrayna’ya saldırtma stratejisinin bir ayağı, Rusya ile yakın bir ekonomik iş birliği ve bağımlılık içine giren Avrupa’yı Rusya’dan uzaklaştırmak; diğeri ise İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya alarak Rusya’yı çevreleme stratejisini bir adım daha ileri götürmekti. Rusya yaptırımlar yoluyla da zayıflatılacak ve Çin, kaçınılmaz görünen çatışmada yalnız bırakılacaktı. ABD’nin Güney Pasifik girişimleri de bu olası çatışmaya hazırlıktır.

Sonuç olarak dünya, “kırk yılda bir” tanımlamasını doğrulayan bir büyük tarihi fırsatı, özellikle ABD’nin dünya hâkimiyeti düşü ve kış uykusundan uyanıp ABD’nin yanlışlarından yararlanan “Ayı”nın eskiye dönüş hayali nedeniyle kaçırmış görünmektedir.

* Rusya, Fransızca “ayı-ours” ve SSCB-URSS sözcüklerinin benzerliği nedeniyle, karikatürlerde, ”ayı” ile temsil edilir.

** Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı.