Balbay'a üç soru üç yanıt

Haber Merkezi

AZE Medya Grubu Yayın Kurulu Başkanı Mustafa Balbay’a bu hafta yaşanan siyasi gelişmelere ilişkin üç soru yönelttik. Balbay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 7 Haziran’da yaptıkları görüşmenin gündeminde seçim olduğuna dikkat çekti. Balbay, “Erdoğan kendi adaylığını açıkladıktan sonra Kılıçdaroğlu’na adaylık çağrısı yaptı. Gelinen noktada rakibini de kendisi belirlemek, ardından seçim tarihine ve gündemine şekil vermek istiyor” diye konuştu.

Balbay’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

Sayın Balbay siyasette hareketli bir haftayı geride bıraktık. Erdoğan’ın net bir şekilde adaylığını açıklamasını ve rakip arayışına girmesini nasıl yorumluyorsunuz?

BALBAY- Erdoğan’la Bahçeli’nin 7 Haziran buluşması hem gelinen noktanın fotoğrafının çekilmesi hem de gelecek planlaması idi. MHP kanadından gelen haberler ekonomideki olumsuzlukların örtülemez bir noktada olduğunu gösteriyor. Bahçeli’nin bu tabloyu Erdoğan’a ilettiği, rahatsızlığını dile getirdiği konuşuluyor. Erdoğan’ın gündeminde ise bir yandan ekonomide göreceli bir iyi hava yaratmak, bir yandan ekonominin birinci gündem olmadığı bir ortam oluşturmak var. Bu durum önümüzdeki sonbaharda seçim olasılığını öne çıkartıyor. Zira kışın daha çetin geçeceği görünüyor. Benim gözlemim o ki; Erdoğan kendi adaylığını ilan ettikten sonra rakibini de kendisi seçmek, adeta atamak istiyor. Devamında seçim tarihini saptayacak, bu da yetmeyecek seçim gündemini kendisi oluşturacak. Hedef bu. Eğer Millet İttifakı’nın adayını ‘dişine göre’ bulursa hemen seçim, zorlu bulursa onu yıprattıktan sonra seçim. Bu konuda Erdoğan’la Kılıçdaroğlu arasında ilginç bir söz düellosu var. Erdoğan, ‘Çık, adayım de, seçim tarihini saptayalım’ diyor. Kılıçdaroğlu, ‘Seçim tarihini açıkla, adayımızı açıklayalım’ diyor. İki taraf da oyunu karşı tarafa göre kurmaya çalışıyor.

İlk iki madde anlaşılır bir durum. Üçüncü madde, yani seçim gündemini belirleme derken neyi kast ediyorsunuz?

BALBAY- Ekonominin kısa sürede iyileşemeyeceğini artık Erdoğan da Bahçeli de biliyor. Erdoğan, ‘şükredin’ noktasında. O nedenle ekonominin birinci gündem olmayacağı bir seçim süreci hedefliyorlar. Burada akla doğal olarak şu soru geliyor, böyle bir ortamda seçim sürecine girip ekonomiyi konuşmamak mümkün mü? Bunun olabilesi için ciddi bir beka sorununun olması gerekir. Erdoğan’ın yıllardır devam eden Ege adalarının Yunanistan tarafından silahlandırılması ve nüfuslandırılmasına bu hafta çok sert karşılık verilmesi, bu sorunun yanıtlarından biri olabilir. Türkiye’nin sağlıklı bir toplumsal barış içinde ve hukuk zemininde seçime gitmesi başta iktidar olmak üzere herkesin yararına. 

Sizce bu ekonomik kriz ortamızda seçimlerin ekonomi konuşulmadan yapılması mümkün mü?

BALBAY-Bence değil. Evet toplumumuzun belleği üç-dört aylık. Ondan öncesi unutuluyor ama bu kez öyle görünmüyor. Üstelik ekonomide yakın geleceğin ne olacağı da net değil. Hafta ortasında Dünya gazetesinin manşeti şuydu: Kötü günler geride kaldı, çok kötü günler geliyor! 

Dünya gazetesi Türkiye’nin başlıca ekonomi organı. İyiyi ya da iyiye gidiş için beliren ışıkları da hiç ihmal etmeyen bir gazete. Onlar böyle görüyorsa kaygılanmamak elde değil. 

Gelinen noktada Erdoğan bütün toplumsal, bilimsel, siyasal bakışlara ters bir şey istiyor. Rakibini tayin etmek, seçim tarihini rakibe göre tayin etmek, seçim ortamında nelerin konuşulacağını tayin etmek. 

Bütün bunları içeren bir kararname henüz icat edilmedi.