Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
123456789
Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Erkan Yolaç hayatını kaybetti
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
123456789

ORTA DOĞU'DA HİÇBİR ŞEY "TESADÜF" DEĞİLDİR!

20 Temmuz öğleden sonra uluslararası ajanslarının geçtiği bir haber şok etkisi yarattı.

Habere göre Kuzey Irak'ta Dohuk vilayetinin Zaho bölgesinde Derkar kasabasına bağlı Perex köyü havan topları ile bombalanmış, köye isabet eden dört top mermisi, 9 kişinin ölümüne, 31 kişinin de yaralanmasına neden olmuştu.

Hayatını kaybedenlerin tamamı bölgeye piknik için giden Iraklı turistlerdi.

Saldırının sorumlusu olarak Türkiye gösteriliyordu.

Bölgede incelemelerde bulunan Irak Dışişleri Bakanı Fuat Hüseyin, bombardımanın TSK tarafından yapıldığını ileri sürdü, “Türkiye, Irak'taki askeri operasyonlarını durdurmalı, Irak halkından özür dilemeli, şehit ve yaralıların ailelerine tazminat ödemelidir" açıklamasını yaptı. 

Saldırı sonrası Irak'ta ulusal yas ilan edildi, Başbakan Mustafa el-Kazımi, “Karşılık verme hakkımızı saklı tutuyoruz” dedi.

Irak, Ankara'daki maslahatgüzarını geri çağırdı, Türk Büyükelçisi'ni ise Dışişleri Bakanlığı'na davet ederek, resmi özür beklentisini iletti.

Bölgesel Kürt yönetimi de saldırıyı kınadı.

Türkiye ile Irak arasında kriz patladı, ipler bir anda gerildi.

Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu “TSK'dan aldığımız bilgiye göre sivillere yönelik herhangi bir saldırımız olmamıştır” açıklamasını yaptı, saldırıyı "terör örgütlerinin gerçekleştirdiğini” değerlendirdiklerini dile getirdi, gerçeğin ortaya çıkarılması için Irak hükümetine iş birliği çağrısında bulundu.


Tahran'da Türkiye, İran ve Rusya arasında yapılan üçlü zirve sonrasında  böyle bir olayın meydana gelmiş olması dikkat çekiciydi.

Yani "zamanlaması manidar" demek yanlış olmayacaktır!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tahran'a giderken çantasına Suriye operasyonu dosyasını koymuş ancak ne Rusya lideri Putin'den ne de İran Cumhurbaşkanı Reisi'den beklediği, istediği desteği alabilmişti.

Ancak, İran'ın veya Rusya'nın destek vermiyor oluşu, Türkiye'nin öyle ya da böyle operasyonu askıya alacağı anlamı taşımıyordu.

Ankara'da planlamaların değişebileceği, iktidarın Suriye'nin kuzeyinde kısıtlı bir bölgeye, kısıtlı bir sürede askeri operasyon yaparak en azından seçim sathı mailinde zevahiri kurtarmak isteyebileceği konuşuluyordu.

Yani, iktidar Suriye'nin kuzeyine yönelik operasyondan vazgeçmiş değildi.  

Orta Doğu'nun böylesine kritik süreçlerde provokasyonlara ne kadar açık olduğu, bölgeyi biraz bilen, tanıyan herkesin malumu.

Irak basını saldırıdan saatler önce, bölgenin terörden temizlenmiş olduğu ve Arap turistlerin de bu bölgeye davet edildiği yönünde haberler yapmıştı.

Oysa, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonlarının sürdüğünü anlamak için Türkiye'deki haber kanallarına bakmak yeterli olacaktı.     

Mesele tam olarak açıklığa kavuşmadan, Irak'ta ortaya çıkan hareketlilik, Türk Büyükelçiliği'nin hedef alınması, Necef'te halkın Türkiye'nin Vize Başvuru Merkezi'nin önünde toplanması, Erbil'de Türk bayrağının yakılması, ister istemez akıllara soru işaretlerini getiriyor.

Hatta, Irak'ın kuzeyindeki Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait üslerin füzelerle vurulduğu iddiaları bile ortaya atıldı. Buna ilişkin sosyal medya paylaşımları bile yapıldı. Ama nedendir bilinmez, kimsenin aklına, "Bu füzeleri kim attı?" diye sormak gelmedi.

Eğer bu iddia doğruysa, Türk üslerini vuracak kapasitede olan füzelerin İran'ın elinde olduğu bilgisini de verelim.

Sözün özü, Irak siyasetinde etkili, yetkili kim varsa, yaptıkları açıklamalarla Türkiye'yi kınama yarışı içine girmişti.

Ancak burada en dikkat çekici tepki, Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr'dan geldi. 

Es-Sadr da Zaho’daki saldırıyı tepki göstermişti.

Diğer siyasilerden farklı olarak Irak’ın saldırıyı kınamanın ötesinde bazı adımların atılması gerektiğini düşünüyordu.

Hatta, bir yaptırım listesi bile hazırlamıştı.

Irak'ın Türkiye ile diplomatik temsilinin azaltmasını, uçuşların askıya alınmasını, sınır kapılarının kapatılmasını, Birleşmiş Milletler'e resmi şikayette bulunulmasını, güvenlik anlaşmasını askıya alınmasını istiyordu.

Belli ki bu liste diplomatik bir manevradan çok kendi tabanını tahkim etmek için hazırlanmıştı.

Irak siyasetinin Orta Doğu'ya özgü karmaşık yapısı dikkate alındığında, Es-Sadr'ın eline çok önemli bir koz geçtiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Irak'ta bir yıla yakın zamandır hükümetin kurulamaması, ülkenin ekonomik kriz ve yolsuzluklarla boğuşuyor olması; doğal olarak halkın siyasilere olan güvenini de erozyona uğratmış durumda.

Sadr Hareketi her ne kadar mezhepsel bir yapı gibi görünüyor olsa da tabanın bir arada tutulması için milliyetçilik söyleminin de ön planda olması gerekiyor.

Zaho'daki saldırı, Es-Sadr'a istediğini verdi.

Hem Irak siyasetinde daha da öne çıkma şansını yakaladı hem tabanını bir arada tutmak için adım attı hem de arasına mesafe koymuş olsa da İran'ın yaklaşımları doğrultusunda bir pozisyon alarak Tahran yönetimine jest yapmış oldu.

Üstelik bu durum, çoğunluk hükümeti kurma yönündeki çabalarında elini güçlendirdi.

Bu noktada, Irak'ta Türkiye karşıtı eylemlerin ağırlıklı olarak Sadr Hareketi sempatizanları tarafından yapılmakta olduğu bilgisini de aktarmış olalım. 

Ancak Türkiye'nin bundan sonraki gelişmelere çok daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.

Irak'ı tümden kaybetmemek için akılcı diplomatik girişimlerin hızla ve sonuç alacak şekilde yapılması, krizin daha fazla alevlenmeden sona erdirilmesi açısından büyük önem taşıyor.

Anlaşılan o ki Suriye meselesi açık bir yara gibi durduğu sürece, bu benzeri gelişmelerin çok daha fazla ortaya çıkacağı, böyle bir havanın Türkiye'nin bölge ülkeleri ile ilişkilerini daha fazla zehirleyeceği tespitini yaparak yazımıza noktayı koyalım.