Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
Boşandı, daldan dala konuyor
Boşandı, daldan dala konuyor
123456789
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
Boşandı, daldan dala konuyor
Boşandı, daldan dala konuyor
123456789

Depremin Dinamiği ve Dinamik İdeal

Gönül isterdi ki geçmişte yaşanan felaketlerden ve tarihten ders alalım. Ancak ders alınmadığı için 6 Şubat depreminde olduğu gibi doğa, bize ağır bedel ödeterek öğretmeye devam etmektedir. Felaketin adı, kimi zaman deprem, kimi zaman orman yangını, kimi zaman sel baskını, kimi zaman grizu patlaması, kimi zaman tren ve iş kazası ve kimi zaman da salgın hastalıklar olabilir. Felakete sebep olan doğa olayının, zamanını ve şiddetini önceden kestirmek zor olsa da gerçekleşeceğini kabul etmek, buna yönelik önleyici ve koruyucu tedbirlerin bilimsel kriterlerini belirlemek gerekir. Devamında ise bunları kontrol edebilmek için hukukî düzenlemelerin, liyakat sahibi insanlar aracılığı ile tavizsiz bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır. Tüm bu hazırlıklardan sonra, doğa olayı meydana geldiğinde, önceden planlanan kurtarma faaliyetlerinin, en hızlı ve en etkili bir biçimde hayata geçirilmesi şarttır. Doğal afetlerde görevli kurumlar, afet öncesi, anı ve sonrasında bilimsel kriterlere uygun, koordineli ve denetlenebilir olmalıdır.

Atatürk’ün Yaklaşımı

13 Eylül 1924’te meydana gelen depremden hemen sonra, Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa’nın “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur"* sözleri, depreme yaklaşımlardaki zihniyet farkını ortaya koymaktadır. Atatürk, ilim ve fen (bilim ve bilimsel akıl) temelinde düşünen bir liderdir. Türkiye’yi Orta Çağ karanlığından kurtararak çağdaş dünyaya taşıma ideali (dinamik ideali) olan bir liderdir. Bilim ve bilimsel aklı takipçilerine manevî miras olarak bırakan, söylediklerinin bilimle ters düşmesi hâlinde, bilimin seçilmesini isteyen aydınlanmacı ve devrimci bir liderdir. Hayatta en hakiki yol göstericinin bilim olduğunu ifade eden Atatürk’e göre, “Türk ulusu, …hayat ve kuvvet sırrı olarak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, değişmez bir gerçek olarak kabul etmiştir. Devrimlerin normal ve zorunlu gereği olarak genel yönetimini ve bütün kanunlarını ancak bu dünya ihtiyaçlarından ilham alınarak yapılmasını bir hayat şartı saymıştır.”**

Zihniyet Çatışması

Atatürk’ün Aydınlanma zihniyeti, Osmanlı Devleti tecrübesi, Türk Millî Mücadelesi gerçeği ve Türk kültürü temeli üzerinde, Türk milletinin ihtiyaçlarından doğdu. Osmanlı Devleti'ni kurtarmak amacıyla yapılan yenileşme hareketlerinde olduğu gibi, Atatürk devrimlerine karşı da bir direnç oluştu. Aslında bilimsel akla dayanan aydınlanma zihniyeti ile bunun karşıtı olan skolastik ya da kadimci, zihniyetin mücadelesi devam etmektedir. Aydınlanma zihniyeti, ülkenin kaynaklarını, milletin ihtiyaçlarına göre, şeffaf bir biçimde kullanmayı gerekli görürken, kadimci zihniyet, “duygulardan örülü bir kutsallık perdesi arkasından insanları yönetme yolunu tutmaktadır.”**

Türk aydınlanması, üç kıtada hüküm süren bir dünya devletini, bilim ve bilimsel akıldan uzaklaşarak çökerten zihniyeti ve onu besleyen kurumları ortadan kaldırarak başarıya ulaşmıştı. Aydınlanmanın lideri Atatürk, devrimi ve aydınlanmayı bir bütün olarak kabul ederek tüm Türk milletini devrimlere ortak etmişti. Atatürk sonrası ise devrimler, “kökü tutanlar ve tutmayanlar”** ayrımı ile örselenmeye, aydınlanma da gölgelenmeye başladı. Hem de Atatürk’ün, aydınlanmanın sürekliliğini güvenceye alabilmek için gerekli kurumları oluşturmasına, “ilim ve fennin dışında mürşit aramak, gaflettir, cehalettir, delâlettir”** uyarısına rağmen.

Dinamik İdealin Gücü

6 Şubat depreminin merkez üssü olan Maraş, 12 Şubat 1920’de düşman işgalinden kurtarılarak “kahraman”laşan bir ilimiz. Depremde büyük yıkıntı yaşayan Antep, 8 Şubat 1921’de, TBMM tarafından “gazi” unvanına layık görülen ilimiz. Urfa ise 11 Nisan 1920’de “şanlı” direnişini gerçekleştiren ilimiz. Hatay, ana vatana katılması için hasta yatağından kalkıp ölüme meydan okuyan Atatürk’ün 19-24 Mayıs 1938’de güney seyahatini yapmasına sebep olan ve depremin büyük hasarlar verdiği bir başka ilimizdir. Biz, bu güzelim vatan şehirlerini, yüz yıl sonra, enkaz hâlinde vatan çocuklarına mezar yapmak için mi kurtardık? Unutulmasın ki Atatürk’ün Türk milletine çağdaş uygarlık düzeyini aşma hedefi için ortaya koyduğu bilim ve bilimsel aklı içeren dinamik ideali, deprem dinamiğinden daha güçlüdür.

Bilim Karşıtlığı mı, Kader mi?

Gelinen noktada, aydınlanma zihniyetinin gereği olan bilim ve bilimsel akıl, bir başka ifadeyle dinamik ideal, Atatürk sonrasında özellikle de çok partili sisteme geçildiğinde, sandık hesaplarına kurban edildi. Sandıktan daha fazla oy alabilmek için tüm siyasi partiler, aydınlanma karşıtlarının taleplerini, demokrasinin gereği gibi topluma sunarak adım adım aydınlanmayı gölgeleyip bilimden, dinamik idealden ve Atatürk aydınlanmasından uzaklaştılar. Süreç içerisinde adım adım Atatürk ve Cumhuriyet kazanımları işlevsiz kılındı. Sonuçta siyaset, bilim karşıtlığını, bilim karşıtlığı da siyaseti besleyerek birbirini büyüttü. İmar afları ve ihale yasalarındaki değişikliklerle bilimin denetiminden kaçmayı ve bundan rant yaratmayı özellikle seçimler öncesinde alışkanlık haline getirdiler. Deprem kuşağında yer alan ülkemiz için milat kabul edilen, 17 Ağustos 1999 felaketinden ders alınmadığı gibi, deprem için toplanan vergiler, bilim insanlarının feryat ve uyarılarına rağmen depreme hazırlık için kullanılamadı. Ülkemizde ve dünyada depremin değil, çürük ve kaçak yapılar ile deprem sonrası koordinasyonsuzlukların insanları öldürdüğü gerçeği varken hiçbir doğa olayı, kader ile açıklanamaz.1999 depreminden sonra görülen, Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizleri, Türkiye’de siyasî yapıyı değiştirmişti. Şüphesiz bu depremin de ekonomik ve siyasî sonuçları olacaktır. Tüm bunlara rağmen, özü ve cevheri bozulmayan fedakâr ve kahraman Türk milleti, yüz yıl sonra, yeniden tek yürek olarak dayanışmayla bu felaketin üstesinden gelecek, Atatürk’ün manevî mirası olan bilim ve bilimsel aklın (dinamik idealin) rehberliğinde ayağa kalkmasını bilecektir.

“Devlet yönetiminde izlenecek amaçlar hiçbir zaman kişisel olmamalıdır” diyen Atatürk’ün bir uyarısıyla yazıyı tamamlamak istiyorum:

“Bir ulusta en çok bir ulusun başında yönetim sorumluluğu yüklenmiş kimselerde kişisel tutkular ve tartışmalar ulusal görevin gerektirdiği yüksek duygulara üstün olursa, ülkede parçalanma ve dağılma önüne geçilmez bir hal alır.”**

Kaynak:

*Nurhan Aydın ve Elif Egrün, “1924 Erzurum Depremi ve Gazi Mustafa Kemal Paşa”, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi, 2018 Kış, s.149.

**Enver Ziya Karal, “Atatürk’ü Anlamak” ve “Atatürk ve Türk Devriminin Özelikleri”, Atatürk ve Devrim, Başkent Üniversitesi Bütam Yayınları-5, Ankara, 2022, s.49-50, 150-154, 155-157.