Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
Boşandı, daldan dala konuyor
Boşandı, daldan dala konuyor
123456789
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
Boşandı, daldan dala konuyor
Boşandı, daldan dala konuyor
123456789

Emeğin onuru para ile ölçülemez!

Ülke olarak hafta sonuna yüreğimiz dağlanarak girdik. Verilen resmi rakamlara göre 41 madencimiz, ekmek parasını yerin 300 metre altında derinliklerde kazma vurarak kazanan emekçimiz, çoğu daha çiçeği burnunda delikanlı, madende yaşanan yıllardan beri biriken sayısız ihmalkârlıklar nedeniyle grizu patlaması sonucu hayatını kaybetti.

Uluslararası Emek Örgütü İLO’nun istatistiklerine göre, ülkemizde madenlerde yaşanan iş kazalarında ölen işçilerin sayısı Romanya gibi ülkelerdekinin bile 10 katından daha fazla. Ülkemizde ortalama her yıl 75 madenci canını kaybederken, bu sayı Romanya’da 7, komşumuz Bulgaristan’da 3’tür.

Kader planının en kötüsü neden hep bize, bizim madencimize, bizim emekçimize yapılır? Bizim işçilerimiz tanrının üvey evladı mı? Ülkemizde işçiler ve emekçiler hem en ucuza çalıştırılır ve hem de canları daha çok daha ucuzdur. Bu nasıl olabilir? Bizim işçimizin değeri, onuru yok mudur? Bizim emekçimizin canı can değil midir? Herkesin canı can da bizim emekçimizin canı patlıcan mıdır?

Bu durum, bir bütün olarak “insan onuru” ve “emeğin değeri” üzerine olan bilimsel tartışmanın vardığı sonucu hatırlatma gereksinimini doğurdu. Alınacaksa önlemlerin aşağıda sunacağım bilimsel sonuç doğrultuda alınması, yapılacaksa politikanın bu sonucun gerçekleştirilmesi için yapılması gerekmektedir.

Büyük Alman filozofu Immanuel Kant, insan onuru üzerine yaptığı felsefi analizlerinde insan onurunun, insanın insan tarafından yalnızca araç olarak değil, aynı zamanda hep amaç olarak görülmesinde yattığını belirtiyor. İnsanın onuru, diğer insanlar tarafından insan olarak amaçlanmasında yatmaktadır öyleyse. Diğer insanlar tarafından amaç edinilmek, onlar tarafından tanınmak ve saygı görmek, onlar tarafından onurlandırılmak anlamına gelmektedir.

Herkesin herkese karşı saygı gösterme yükümlülüğü ve herkesin herkesten saygı bekleme hakkı, onur kavramını insanlık çapında düşünmeyi mümkün kılmaktadır. Bu nedenle Kant, “insanlığın kendisi bir onurdur” diyor. İnsanlığın kendisi bir onurdur!

İnsan, diğerine saygı göstermekle ondaki insanlığa saygı göstermiş oluyor. Diğerindeki insanlığa saygı göstermek ise zorunlu olarak özsaygıyı içermektedir. Saygı göstermek ve özsaygılı olmak birbirini tamamlayan ve ikisi aynı zamanda gerçekleşen bir eylemdir. Bu nedenle insan onuruna değer biçilemez, insan onuru fiyatlandırılamaz Kant’a göre. İnsan onuru alınıp satılacak bir nesne olamaz, çünkü insanın onuru, onun insanlığıdır.

Jean-Jacques Rousseau, “İnsanın özgürlük hakları satılamaz” derken, Kant’ın daha sonra onur kavramı altında topladığı insanlık haklarını kastetmiştir. “Fakat”, diyor Rousseau, “emeğin alınıp satılır olmasına karşı ne yapılabileceğini bilmiyorum”.

Kant’ın geliştirdiği insan onuru kavramını, emek kavramına tutarlı bir şekilde uyarlayan ilk filozof Karl Marx’tır. Hegel, teorik emeği insanın kendini yarattığı bir etkinlik olarak tanımlamıştır. Yoksulluğu eleştirmiştir. Marx, bir bütün olarak emeği, insanı insan olarak yaratan etkinlik olarak ortaya koymuştur. Buna göre insanın var olma koşulu üretmektir. Üreten insan çalışan insandır. İnsanın onuru emeğin konumuna bağlıdır.

İnsan çalışarak doğayı yeniden yaratır. Doğayı yeniden yaratırken insan elbette kendisini de yeniden yaratır. Böylelikle insan, emek dolayısıyla doğa ile arasında bir çeşit madde alışverişi örgütler ve böylece yaşamını idame ederek varlığını sürdürür. Bu bakımdan emek insanın yaşam kaynağıdır ve insanın kendisini sürekli yeniden yarattığı maddi olarak üretici bir etkinliktir.

İnsanın toplumda emeğinin konumu ne ise emekçi nasıl çalışıyorsa toplumda yaşam da öyledir. Emek ne kadar özgür ise toplum da o kadar özgürdür. Modern çağ, yani kapitalizm, kapitalist insan ilişkileri insanın emeğinin ücret alınıp satılabileceğini bulmuştur. Böylece bugün “ücretli emek” dediğimiz toplumsal kurum oluşmuştur. İşçinin emeğinin ücretlendirilmesi, sömürülmesine rağmen, örneğin bir kölenin emeğinin durumu ile kıyaslandığında, tarihsel olarak büyük bir ilerlemedir, çünkü köle emeğinin karşılığını hiçbir şekilde alamamaktadır.

Fakat insan yaşamının temeli olan, onu var eden, onu muhafaza eden, insan yaşamının sürmesini sağlayan etkinliğin, emeğin alınıp satılır olmasına, ona bir değer biçiliyor olmasına bir bütün olarak bakınca insan yaşamının, bu durumda insanın insan olarak onurunun alınıp satılır olduğunu görüyoruz. Emeği ücretlendirmek ile insanlık onu tarihsel olarak yüceltilmiştir. Köle emeğinde olduğu gibi onu bir “hiç” olmaktan kurtarmış, ona bir değer biçmiş, tarihsel olarak yüceltmiştir.

Fakat Marx’a göre insanlık emeği hak ettiği şekilde konumlandırmaktan henüz çok uzaktır. Her şeyden önce emeğin ücrete tabi olması, onun, bir köle emeği gibi olmasa da hâlâ bağımlı olduğunu, onun özgür olmadığını göstermektedir. Emeğin ücretlendirilme dolayısıyla tarihsel olarak yüceltilmiş olması, onun bir bütün olarak ücretlendirildiği anlamına gelmemektedir.

Emek insanın vücudunun tüm güçlerinin bir işlevi, bir sonucu, bir ürünüdür. Eğer insan yaşamak için vücudunun güçlerini pazarlamak zorunda kalıyorsa, bu aslında onun vücudunu pazarlamaktan ve satmaktan başka bir anlama gelmemektedir. İşte Marx eserlerinde bize, insanlığa bunu göstermiştir. Emeğin alınıp satılır hale gelmiş olması, onu tarihsel olarak yüceltmekle birlikte, insan onurunun hâlâ alınır satılır olduğunu göstermektedir.

Aristoteles, insan yaşamını praksislerin, edimlerin, eylemlerin toplamı olarak tanımlamıştır. Emek insanın tüm pratiklerinin hem temeli hem de içeriğidir. Bu nedenle ücretlendirme kurumunun kendisine bir bütün olarak bakınca; ücretlendirme ile onun sanki yüceltiliş olduğuna dair bir izlenim ediniriz fakat aslında onu alçaltırız, çünkü onu hâlâ alınıp satılır bir nesne olarak görmekteyiz. Bu bakımdan insan emeğinin ücretli olması, insan onurunun alınır satılır olduğu ve yüceltmek isterken alçaltıldığı anlamına gelmektedir. Bu durum tam da Kant’ın olmaması gerekir dediği durumdur.

Ürettiğimiz ürünü, emeğimizle doğadan kazandığımız eşyayı alınıp satılır olmaktan kurtarmakla emeği de alınıp satılır olmaktan kurtarmaya başlayacağız. İşte o zaman, emek ücretli olmaktan kurtarıldığı oranda insan onuru da insan onuru olarak yüceltilmeye başlayacaktır. İşte Marx, hadi atlayınız!..