Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
123456789
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
123456789

Anayasaya atılan gol

Başörtüsü/türban, bir kadının başını örtmek veya dini inancı gereği giydiği bir aksesuar iken siyasetçilerin rant aracına dönüştüğü günden beri Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Başörtüsü konusunda birçok farklı görüş olmasına rağmen tartışmanın en keskin tarafı başörtüsünü savunanlar ile başörtüsüne karşı olanlar arasında yaşanıyor. Tartışmaların bir tarafında başörtüsünün kadınların özgürlüklerinin bir göstergesi olduğu bu nedenle kadınların özgürlüklerinin kullanmasına müsaade edilmesi gerektiği fikri var.

Bu fikri savunanların gerekçeleri, başörtüsünün kadınların cinsiyetlerine ve inançlarına saygı gösterilmesinin bir ifadesi olduğunu savunmaları...

Bu fikre karşı olanlarda ise başörtüsünün kamusal alanda fırsat eşitliğini bozduğu bu nedenle kamusal alanda baş örtüsünün yasaklanması gerektiği düşüncesi hakim.

Bu iki kutuplu tartışma alanındaki görüş ayrılıklarını gidermek ve toplumsal uzlaşmayı sağlamak için devreye giren Anayasa Mahkemesi; ANAP iktidarı döneminde üniversitelerde başörtüsü yasağını yumuşatmak için anayasanın başlangıç hükümlerini gerekçe göstererek bu konuda birçok karara imza attı. Bazen de laiklik ilkesinin ihlal edildiğini gerekçe göstererek başörtüsü ile ilgili kanun değişikliklerini iptal etti.2014 yılına geldiğimizde başörtülü bir avukatın açtığı davada, başörtüsünün din ve vicdan hürriyeti kapsamında korunduğuna ve “laiklik karşıtı" bir simge olmadığına dair hüküm verildi. Son olarak Anayasa Mahkemesi Kasım 2018'de bir vatandaşın başörtüsü/türban yasağından dolayı üniversiteyle ilişiğinin kesilmesinin kişinin din özgürlüğü ve eğitim hakkının Anayasaya aykırı olarak ihlal edilemeyeceğine yönelik karar aldı. Süreç bu şekilde ilerlerken fiiliyatta, Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararlardan önce neredeyse tüm kamusal alanlarda ve üniversitelerde başörtüsü serbestisi hükümet uygulamaları sonucu çoktan gelmişti.

Örneğin kamu personeline ilişkin kıyafet yönetmeliğinde 2013 yılında değişiklik yapılmıştı. Sosyolojik süreç siyasetin dili ile birleşince Anayasa Mahkemesi’nin ve siyasi partilerin dili de değişti. Türkiye 2001’den sonra hızlı bir sosyolojik değişim ve dönüşüm yaşadı. Bu değişime rağmen; CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu helalleşme sürecinin bir parçası olarak "başörtüsünü yasal güvenceye alalım" çıkışını yaptı. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışına cevap veren Erdoğan "Başörtüsüyle alakalı herhangi bir şey yoktu. Niye? Çünkü bizim böyle bir problemimiz yoktu. Çözmüşüz bunu. Şimdi biz bunu çözdüğümüze göre bu bizim gündemimizde niye olsun. Bu beyefendi getirdi bunu gündeme koydu. Bu da ne oldu? Bu pek pas vermekten de anlamaz ama farkında olmadan bize bir pas verdi. Bizim de golü atmamız lazım. Bilmiyor benim ömrümüm santrforlukla geçtiğini" dedi. Erdoğan’ın bu açıklamalarının üzerinden kısa bir süre sonra Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Altılı Masa'nın 06 Ocak 2023’yılında gerçekleştirdiği ilk toplantının ardından iktidarın yeni bir Anayasa hazırladığını açıkladı. Başörtüsü konusunu gollük pas olarak değerlendiren bir iktidarın demokratik bir anayasa yapması beklenebilir mi? MHP Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in Ankara'nın göbeğinde sokak ortasında kurşunladığı bir ortamda yeni bir anayasanın hazırlanması sizce mümkün mü?

Erdoğan’ın "Bizim böyle bir derdimiz yoktu, başörtüsüyle alakalı herhangi bir şey yoktu. Nereden çıktı bu konu?" sorusu bence çok anlamlı bir soru.

Başörtüsü konusu zehrin içinde şerbet ile halkın önüne getirilmeye çalışılıyor. Başörtüsü tartışmalarının tarihin tozlu raflarında yerini aldığını görenler bu kez LGBT ile başörtüsünü aynı torbanın içerisine atarak bir zafer kazanmayı ümit ediyorlar. AKP; LGBT bireyleri; ahlaksızlıkla, aile kurumuna karşı suç işlemekle itham ediyor. Çoğunlukçu bir anlayışla nefret diline sırtını dayayan bir zihniyet Anayasanın 10 ve 41’nci maddesini anayasaya aykırı olarak değiştirmek istiyorlar. Kanunilik ve hukukilik kavramlarının aynı şey olmadığı noktasından hareketle bu şekilde değiştirilen bir anayasa metninin hukuki olmayacağı ortadadır. Helalleşme süreci adı altında toplumun sinir uçları üzerinden siyaset yapmaya çalışanlar, Eyüp Sultan’da Yasin okuyarak kutsalları okşayanlar, başörtülü kadınları kamusal alandan uzaklaştırarak kadının toplumdaki yerini başörtüsü ile cinsiyeti arasında sıkıştırmaya çalışanlar arasında sizce bir fark var mı? Başörtüsü çıkışı ile LGBT bireyleri hedef tahtasına koyanlar, nefret diline maruz kalan LGBT bireylerle helalleşebilecekler mi? Erdoğan’a gol pası verenler, Putin ve Orban’ın seçimleri kazanmak için toplumsal anomalileri bir anayasa torbasının içerisine atarak koltuklarını koruduklarını ve seçimleri kazandıklarına şahit olmadılar mı? Zehirle şerbeti bir arada halkın önüne anayasa teklifi olarak sunan Orban ve Putin’in gol kralı olduğunu görmemek için kör olmak gerekmez mi?

Belki bana kızacaksınız ama bunlar siyasi acemilik olamayacak kadar içerisinde trajedi barındırıyor. Ahmak davasına konu olmamak adına burada bitirmek istiyorum. Sonuç olarak; Erdoğan iyi bir santrafor mu bilmiyorum ama kör bir futbolcuya bile böyle bir pas atarsanız gol kralı olur. Muhtemelen Kemal Bey’in attığı pasa altılı masadan başta Saadet Partisi olmak üzere Deva Partisi, Demokrat Parti ve Gelecek Partisi'nin destek vereceğini şimdiden söyleyebiliriz. En iyi senaryo ile oylamaya katılmayarak yâda çekimser oy kullanarak hep birlikte Anayasaya aykırı bir anayasa değişikliğini meclisten geçireceklerini söyleyebiliriz. Kadınların ve LGBT’li bireylerin temsil edilmediği, halkın üzerinde ittifak kurmadığı demokratik toplumsal bir sözleşme yapılamaz. Bu olsa olsa nefret dilinin meşrulaştırılması ve kadınların ayaklar altına alınması olabilir. Seçimden önce halkın önüne anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri LGBT, emeklilik zammı, EYT, 3600 vb şeyleri...

Yani zehirle şerbeti karıştırarak halkın önüne getirseler, sonuç ne olur hiç düşündünüz mü?