Darp edilen tarih profesöründen açıklama
Darp edilen tarih profesöründen açıklama
Sakıp Sabancı özel törenle anıldı
Sakıp Sabancı özel törenle anıldı
Diyanet Audı'yi kabul etti
Diyanet Audı'yi kabul etti
Satın alacağı yeni takımı açıkladı
Satın alacağı yeni takımı açıkladı
123456789
Darp edilen tarih profesöründen açıklama
Darp edilen tarih profesöründen açıklama
Sakıp Sabancı özel törenle anıldı
Sakıp Sabancı özel törenle anıldı
Diyanet Audı'yi kabul etti
Diyanet Audı'yi kabul etti
Satın alacağı yeni takımı açıkladı
Satın alacağı yeni takımı açıkladı
123456789

Felsefe, Aporia ve Thauma

Aristoteles’e göre, felsefe, çatışan argümanlardan dolayı deneyimlenen bir aporia’dan doğup büyüyen bir thauma duygusuyla başlar. Burada iki sözcük ön plana çıkar; ilki aporia, ikincisi ise thauma’dır.

Aporia, genel olarak konuşmacının konunun hangi yönü takip etmesi gerektiği, konuya nereden başlayıp nerede bitireceği, ne diyeceği hakkında yolunu yitirdiği durumda karşımıza çıkar. Bu açıdan, bir soruna, bir meseleye, kuşkulu bir duruma gönderme yapar.

Thauma ise, mucize, şaşma, şaşırma, hayret etme, garipseme gibi anlamlara gelir. İnsan sürekli olarak gördüğü şeylere hayret etmez; ona alışır. Ancak ansızın ya da nadiren ortaya çıkan şeyler onun ilgisini çeker ve onu hayret içerisinde bırakır ve şaşırtır. Özellikle hiçbir sorun yokmuş gibi düşünülen konulara, biraz dikkatlice bakınca görülen sorular çok ayartıcıdır.

İşte bu yüzden olsa gerek Aristoteles, aporia ile thauma arasında sıkı bir ilişki kurar; ona göre, aporia yoksa thauma, her ikisi de yoksa philosophia da yoktur.

Bu anlamda felsefeyi bir tür ‘philo-aporia’ ve ‘philo-thauma’ olarak görmek de olasıdır. Nitekim insan doğası gereği bilmek ister ve bilmekten haz duyar argümanını savunan Aristoteles şöyle der:

“Şimdi olduğu gibi, başlangıçta da insanları felsefe yapmaya iten şey, hayret (thauma) olmuştur. Onlar başlangıçta açık güçlükler (aporia) karşısında hayrete (thauma) düşmüşlerdir. Daha sonra yavaş yavaş ilerlemişler ve Ay, Güneş ve yıldızlara ilişkin olayları, nihayet dünyanın oluşumu gibi büyük sorunları ele almışlardır. Şimdi bir sorunu fark etmek ve hayret etmek, kendisinin bilgisiz olduğunu kabul etmektir. Şimdi, bilgisizlikten kurtulmak için, felsefe yapmaya giriştiklerine göre, onlar, kuşkusuz herhangi bir faydacı amaçla değil, sırf bilmek için bilimin peşine düşmüşlerdi.”

Bilgisizliğini fark eden insan (bu Platon tarafından da sık sık işlenmiştir, özellikle Menon diyaloğu bu bakımdan önemlidir), bu bilgisizlikten kurtulmak için felsefe yapmaya başlar.

Aporia’yı görüp, bilgisizliğini kavrayan insan nasıl felsefe yapacaktır? Aristoteles’in yanıtını şu pasajlarda görmek olasıdır:

“Bir sorunu çözmek isteyen kimsenin önce onu her yönüyle incelemesi yararlıdır. Bunun da nedeni düşüncenin daha sonra kendisine kendinse erişeceği kolaylığın daha önceki sorunların çözümünü gerektirmesidir ve hakkında herhangi bir şey bilinmeyen bir sorunu çözmek mümkün değildir. Ancak düşüncemizin karşılaştığı güçlük nesnesinin bizzat kendisinde bir soruna işaret etmektedir. Çünkü bir sorunla karşılaşması bakımından ele alınan düşüncenin durumu, zincire vurulmuş bir adamın durumuna benzer. Onun da bu adam gibi ileri gitmesi mümkün değildir. Bundan dolayı (…) sorunları her yönden incelemeksizin araştırmaya girişmek, nereye gitmek gerektiğini bilmeksizin yürümek, hatta belli bir anda insanın aradığı şeyi bulup bulmadığını bilmemek anlamına geleceğinden, önce bütün sorunları gözden geçirmek gerekir. Çünkü aksi takdirde, tartışmanın sonunu açık olarak göremeyiz. O, ancak daha önce sorunları ortaya koymuş olana açık görünür. Nihayet mahkemede karşıt görüşleri savunan insanları dinler gibi birbirine karşıt bütün kanıtları dinleyen bir insan, zorunlu olarak, daha doğru yargıda bulunma imkânını elde eder.

“Başka durumlarda da olduğu gibi, görünen olguları ve daha önceki sorunları ele alıp böylece bu etkilenimler konusunda tüm genel kanıları olabildiğince göstermek gerek; hiç olmazsa en önemlilerini ve asıl olanlarını. Zorluklar çözümlenir, genel kanılar geride bırakılırsa, yeterince gösterilmiş olacaktır.”

Anlaşıldığı kadarıyla Aristoteles, aporia’nın çözümüne açılan kapının, onu bütün yalınlığıyla ortaya koymaktan geçtiğine inanmaktadır. Yani önce sorunu iyice saptamak, Aristotelesçi meteforla söylersek zincirleri çözmek gerekir. Aksi takdirde, insan ne yapacağını bilmesi, hangi yöne adım atacağını kestirmesi ve amacını ortaya koyması mümkün olmaz. Şu halde, aporia’nın çözüm yolu, sorunun her yönüyle incelenmesi, sorunun çözümünü gerektiren diğer sorunların görülmesi ve analiz edilmesindeni, tıpkı mahkemedeki gibi, farklı iddiaların bir bir ele alınmasından ve yoklanmasından geçmektedir.

Aristoteles'e göre aporia ortaya konulduktan sonra çözümleri farklı olabilir: Yapılan araştırma; endoksa’yı, yani genel kanıyı (genel kanılardan yola çıkan akıl yürütme=diyalektiktir) geçerli kılabilir; yeni bir hipotez ileri sürebilir yahut makul bir çelişkinin varlığına ulaşabilir. Fakat Aristoteles’e göre, çözüm her ne olursa olsun, felsefi yaklaşımın canevi, sorunu ortaya koymak ve sorunu çözüme kavuşturmaya çalışmaktır; bu zor ve ağır bir görevdir.

Şu halde Aristoteles’in çözümlemesinden çıkan sonuca göre, insanın bir sorunla karşılaşması, sorunun çözümü konusunda bilgisiz olduğunu fark etmesi ve sorunun çözümünü merak etmesi, insanı felsefe yapmaya itmektedir.