Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
Boşandı, daldan dala konuyor
Boşandı, daldan dala konuyor
123456789
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Türk oyuncular Cannes'da
Türk oyuncular Cannes'da
Meryl Streep'in gözyaşları
Meryl Streep'in gözyaşları
Boşandı, daldan dala konuyor
Boşandı, daldan dala konuyor
123456789

Bilimin Azizi Charles Darwin

“Bilim ve sanat, bir kuşun kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar, uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. Tavuk toplum, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz.”

“Bir fikri öldürmenin en iyi yolu, onu yanlış savunmaktır.”

"Bir saatini boşa harcamaya cesaret eden bir adam, hayatın değerini keşfetmemiştir."

 "Bir hatayı ortadan kaldırmak, yeni bir gerçeğin ya da olgunun ortaya çıkarılması kadar, hatta bazen ondan daha iyi bir hizmettir."

*

Yukarıdaki özlü sözlerin sahibi Charles Robert Darwin, 12 Şubat 1809'da İngiltere'nin Shrewsbury kentinde doğdu.

Anne ve babasının altı çocuğundan beşincisiydi. Babası bir tıp doktoruydu ve annesi ünlü bir çömlek ustasının kızıydı. Dönem itibarıyla varlıklı bir aileden geliyordu.

8 yaşındayken annesi öldü ve ablaları tarafından büyütüldü.

Daha çocukken doğaya karşı ayrı bir ilgi ve merak duyuyordu. Deniz kabukları, mineraller ve kuşların davranışlarını incelemekten hoşlanıyordu.

Parlak bir öğrenci değildi, babası Charles’ın da kendisi gibi hekim olmasını istiyordu.

Darwin, 1825 yılında Edinburgh Üniversitesi'nde tıp eğitimi programına kaydoldu; ancak o dönemdeki ameliyat derslerinde sıkıntı çekiyordu. Özellikle, kan görmekten hoşlanmadığı açıktı. Bu yüzden tıp çalışmalarına çok az ilgi gösterdi.

İkinci sınıfta aldığı doğa felsefesi ve yabancı kıtalar üzerine olan dersler onu daha fazla heyecanlandırıyordu.

Babası, tıp eğitimine olan ilgisizliğini gerekçe göstererek onu üniversiteden uzaklaştırdı ve ona "köpek ve fare yakalamaktan başka bir şeyle ilgilenmiyorsun ve hem kendin hem de tüm ailen için bir utanç kaynağı olacaksın" dedi.

Okulu bıraktı. Beklenmedik bir şekilde ilahiyat okumak için Cambridge’ye kaydoldu. Bu dönemde de hevesli bir böcek koleksiyoncusuydu.

Derslerin yanı sıra Guyana’dan getirilen bir köle sayesinde tahnitçiliği öğrendi. (Bilindiği gibi, tahnitçilik, hayvanların derilerini hazırlama, koruma ve gerçeğe yakın biçimde doldurup düzenleme sanatıdır).

1831 yılında üniversiteden başarıyla mezun olduğunda tüm hevesi ve arzusu sadece doğaya ilişkindi. Doğadaki biyoçeşitliliği kavramak ve anlamak istiyordu.

*

27 Aralık 1831'de İngiliz Donanması'na ait HMS Beagle gemisi Güney Amerika'daki Patagonya ve Tierra del Fuego'yu incelemek üzere yola çıkacaktı ve Charles Darwin Kaptan Robert FitzRoy tarafından Güney Amerika kıyı şeridinin araştırılması sırasında doğa bilimci olarak çalışmak üzere davet edildi.

Çünkü bu, doğa ve jeoloji bilgisini daha da derinleştirmek için inanılmaz bir fırsattı.

HMS Beagle, Brezilya, Arjantin ve Şili'deki durakların ardından Galapagos Adaları'na ulaştı. Buradaki canlılar Darwin'in evrim teorisinin geliştirilmesinde çok önemli bir rol oynayacaktı.

Beagle Galapagos Adaları'nda yaklaşık beş hafta geçirdi. Bu süre zarfında Darwin, doğal seçilimle ilgili yeni kuramları üzerinde önemli etkisi olan bir dizi gözlem yaptı. Farklı adalardaki türler arasında büyük farklılıklar olduğunu keşfetmesi özellikle ilgisini çekmişti.

Şöyle yazmıştı:

 “Bu takımadaların sakinlerinin dağılımı, örneğin bir adada bir alaycı yağmur kuşu ve ikinci bir adada oldukça farklı başka bir tür olsaydı, o kadar da harika olmazdı... Ancak, adaların birçoğunun kendi kaplumbağa, alaycı yağmur kuşu, ispinoz ve çok sayıda bitki türüne sahip olması, bu türlerin aynı genel alışkanlıklara sahip olması, benzer durumları işgal etmesi ve bu takımadaların doğal ekonomisinde açıkça aynı yeri doldurması beni hayrete düşürüyor.”

Darwin, Chatham Adası (şimdiki San Cristobal), Charles (şimdiki Floreana), Albemarle ve James (şimdiki Santiago) dahil olmak üzere Galapagos Adaları'ndan dördünü ziyaret etti. Zamanının çoğunu çizim yaparak, örnek toplayarak ve hayvanları ve davranışlarını gözlemleyerek geçirdi. Keşifleri bilim dünyasını değiştirecek ve Batı dininin temellerini sarsacaktı.

Gemi daha sonra Avustralya ve Güney Afrika gibi uzak kıtalara yelken açarak 2 Ekim 1836'da İngiliz merkez limanına geri döndü.

Charles Darwin yolculuk boyunca gözlemlerini ayrıntılı bir şekilde defterlerine yazdı. Kâşif çok sayıda bitki toplamış ve kaya örnekleri almıştı. Kaplumbağalar, alaycı kuşlar ve ispinozlar da dahil olmak üzere bazı hayvanları da beraberinde İngiltere'ye getirdi.

*

Burada insani yanıyla Darwin’e bir parantez açalım.

Darwin’in karşı cins ile olan ilişkisi doğayla olan ilişkisinin tam tersiydi.

Üniversite yıllarında kız kardeşinin bir arkadaşıyla flört etmişti. Fakat, gönül işlerine fazla vakit ayırmadığı için kısa bir süre içinde kız arkadaşı "Fanny "den başkasıyla evleneceğine dair bir mektup aldı ve böylece kısa süreli ilişkisi derinleşmeden bitti.

Gönül meselelerinde de oldukça mantıklı ve mekanik bir eğilim sergileyen Darwin, 1838'de evliliğin artılarını ve eksilerini tanımlayan iki sütunlu bir liste oluşturdu. "Evlenmek" sütununda: "çocuklar", "sürekli bir arkadaş (ve yaşlılıkta dost) ... her halükârda bir köpekten daha iyidir" ve "eve bakacak biri" diye yazmış; "Evlenmemek" sütununda: "İstediği yere gitme özgürlüğü", "kulüplerde zeki adamlarla sohbet" ve "zaman kaybı" yazmıştır.

Ancak Darwin'in listesinde aile bağları yoktu çünkü 1839'da kuzeni Emma Wedgwood ile evlendi ve sonunda yedisi yetişkinliğe kadar hayatta kalan on çocukları oldu.

*

Darwin, yetişkinlik hayatının büyük bir bölümünde, şaşırtıcı bir dizi semptomla seyreden, nükseden bir hastalıktan muzdaripti.

İlk belirtiler Edinburgh'da tıp öğrencisiyken (1825-1827) ortaya çıkmış, burada cerrahi prosedürlere tanık olamamış ve zayıf bir mideye sahip olduğu kaydedilmiştir. Daha sonra Cambridge'de okurken (1827-1831) iki kez yoğun yorgunluk atağı geçirmiş ve çoğu korkunç bir şekilde bayılmıştır.

HMS Beagle gemisinde (1831-1836) sürekli, anormal deniz tutması bu hastalığın bir parçasıydı.

Hastalığı 1842'de Londra'dan taşraya taşınmasına neden oldu. Bilimsel çalışmaları devam etti ve evrimsel süreçlerini daha iyi anlamak için yıllarını çeşitli yaşam formlarını inceleyerek geçirdi.

İngiltere'ye döndükten üç yıl sonra Darwin, Beagle gemisindeki keşif gezisi sırasında yaptığı gözlemleri anlattığı “Araştırmalar Dergisi” (Journal of Researches) adlı kitabını yayınladı. Kitap, Darwin'in bilimsel seyahatlerinin eğlenceli bir anlatımıydı ve art arda baskılar yapacak kadar popülerdi.

Darwin ayrıca diğer bilim insanlarının katkılarını içeren "Beagle Yolculuğunun Zoolojisi" başlıklı beş cildin editörlüğünü yaptı. Darwin'in kendisi de hayvan türlerinin dağılımı ve gördüğü fosiller üzerine jeolojik notlarla ilgili bölümler yazdı.

*

Darwin'in HMS Beagle gemisiyle 1836'da sona eren beş yıllık dünya seyahati, evrim ve doğal seçilim teorisinin gelişimine katkıda bulunan çok değerli araştırmalar yapmasını sağladı.

Bununla birlikte, son derece radikal fikrinin kamuoyu ve dini çevrelerce kabul görmesinden endişe duyan Darwin, evrim teorisini, Darwin'inkine benzer bir kavramı kamuoyuna açıklamak üzere olan İngiliz doğa bilimci Alfred Russel Wallace ile ortak bir açıklama yaptığı 1858 yılına kadar sunmadı.

Ertesi yıl, "Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Yaşam Mücadelesinde Tercih Edilen Irkların Korunması" ya da bilinen adıyla “Türlerin Kökeni Üzerine" adlı kitabının ilk baskısı 24 Kasım 1859'da yayınlandı.

Darwin'in 1871'de yayımladığı “İnsanın Türeyişi ve Cinsiyete Göre Seçilim”, insanların maymundan geldiğini öne sürdüğü gerekçesiyle büyük tartışmalara yol açtı.

*

Oxford Piskoposu, Darwin'in en coşkulu destekçilerinden biri olan Thomas Huxley'e, maymundan geldiğini iddia etmesinin büyükbabası ya da büyükannesi aracılığıyla olup olmadığını sormasıyla ünlüdür.

Saldırılara rağmen Darwin'in eldeki kanıtlara en uygun bilimsel açıklamaya olan inancı sarsılmadı.

Fikirlerinin mümkün olduğunca çok insana ulaşmasını ve kitaplarının pek çok farklı dilde okunmasını istiyordu. Başarısının bir kısmı, konuşkan ve ulaşılabilir yazım tarzına atfedilmiştir.

*

Her ne kadar Darwin'in “doğal seçilim kuramı” ile ilişkilendirilse de "en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması" ifadesi aslında ilk olarak İngiliz filozof Herbert Spencer tarafından 1864 tarihli "Biyolojinin İlkeleri" adlı eserinde, ekonomik ve sosyolojik kuramlarını Darwin’in biyolojik kavramlarıyla ilişkilendirmek için kullanılmıştır.

Darwin bu ifadeyi ilk kez 1869'da yayınlanan "Türlerin Kökeni"nin beşinci baskısında, doğal seçilim hakkında "Bay Herbert Spencer'ın sıklıkla kullandığı en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması ifadesi daha doğrudur ve bazen aynı derecede uygundur" diye yazarak benimsemiştir.

Türlerin Kökeni Üzerine o kadar etkili olmuştur ki, bir yıl içinde Almanca olarak da yayımlanmıştır. Darwin'in yaşamı boyunca bu kitap Almanca, Danca, Hollandaca, Fransızca, Macarca, İtalyanca, Lehçe, Rusça, Sırpça, İspanyolca ve İsveççe'ye çevrilmiştir. 

*

Evrim ve doğal seçilim kuramlarıyla tanınan ünlü doğa bilimci, önceki yıllarda geçirdiği bir dizi kalp krizinin ardından 19 Nisan 1882'de ölümcül bir kalp krizi geçirmiş. Hayatı boyunca midesiyle ilgili sorunlar yaşamış ve sık sık mide bulantısı nöbetleri geçirmiştir; her iki kriz de kalp sorunlarıyla ilişkilidir.

Charles Darwin 1882 yılında yetmiş üç yaşında yaşama veda etmiştir. Londra, İngiltere'deki Westminster Abbey'de gömülüdür.

*

İngiliz biyolog Charles Robert Darwin, evrim kuramının kurucusu olarak kabul edilir. Böylece türlerin gelişimi hakkındaki bilgilerimizin temelini atmıştır.

Evrim kuramı 19. yüzyılın ortalarında bilim dünyasını altüst etmiştir. Milyarlarca yıl boyunca meydana gelen küçük değişikliklerin bugün sahip olduğumuz türleri yarattığını öne süren kuramda, Darwin bunun "en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması" olduğunu düşünüyordu. Değişen çevrelerine en etkili şekilde uyum sağlayabilen türler hayatta kalırken, türlerin daha zayıf genetik hatları yok oluyordu.

İnsanın maymundan geldiği efsanesine gelince…

Darwin'in buradaki ana düşüncesi, insanlar ve maymunlar da dahil olmak üzere tüm canlıların belki de tek bir şeyden türediğiydi. Daha da önemlisi, insanlar ve maymunların ortak bir atadan geldiğine, insanlar ve maymunların ebeveyn/çocuk ilişkisinden ziyade kuzen ilişkisine benzer bir ilişkiye sahip olduğuna inanıyordu.

“Ortak ata” kuramı halen geçerliliğini korumakla birlikte bilimsel, siyasi ve dini olarak çatışma konularının merkezindedir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi edinmek için antropolojiye başvurmak yerinde olacaktır. Antropoloji, insan evrimi ve insanın biyolojik-kültürel çeşitliliğine ilişkin ciddi çalışmalar yapılan bir alan olarak ciddi bilimsel bulgular ortaya koymaktadır.

*

Diğer yandan, yaşamının önemli bir bölümünde Darwin inançlı biriydi. İlahiyat okuduğu unutulmamalıdır.

Şöyle yazmıştır:

"O zamanlar Kutsal Kitap'taki her kelimenin kesin ve gerçek olduğundan en ufak bir kuşku duymuyordum."

Fakat inancı, dünyayı gezdiği sırada köleliğin kötülükleriyle karşılaştıktan ve üç çocuğunun ölümünden sonra sarsılmaya başladı.

Yine de kendisini asla bir ateist olarak nitelendirmedi. Bunun yerine kendisini bir agnostik olarak tanımlamıştır.

Darwin'in evrim teorisi zaman içinde değişikliğe uğramış olsa da doğal dünyanın incelenmesi için temel olmaya devam etmektedir. Darwin sadece tüm organizmalara bakışımızı değil, kendimize bakışımızı da değiştirmiştir.

*

Sonuç olarak, Darwin evrimsel biyolojinin kurucusudur. Biyoloji alanında bir devrim yaratmış ve biyoçeşitliliği keşfetmiştir. Darwin'in doğal seçilimi ve Gregor Mendel'in Genetik Kuramı, gen biliminin gelişiminde merkez rol oynamıştır.

Darwin'in katkıları insanın evrimini anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Evrim kuramı, insanın nasıl ortaya çıktığını ve yeryüzündeki baskın tür haline gelene kadar nasıl geliştiğini çok pratik bir şekilde açıklayabilmektedir.