'Ömer'in yönetmeni Karcı: İstanbul'daki camilere girmemiz yasaklandı
'Ömer'in yönetmeni Karcı: İstanbul'daki camilere girmemiz yasaklandı
Modanın en büyük gecesi Met Gala'da şıklık yarışı
Modanın en büyük gecesi Met Gala'da şıklık yarışı
58 bin 500 tutuklu ve hükümlü üretim yapıyor
58 bin 500 tutuklu ve hükümlü üretim yapıyor
Efsanenin çöküşü
Efsanenin çöküşü
123456789
'Ömer'in yönetmeni Karcı: İstanbul'daki camilere girmemiz yasaklandı
'Ömer'in yönetmeni Karcı: İstanbul'daki camilere girmemiz yasaklandı
Modanın en büyük gecesi Met Gala'da şıklık yarışı
Modanın en büyük gecesi Met Gala'da şıklık yarışı
58 bin 500 tutuklu ve hükümlü üretim yapıyor
58 bin 500 tutuklu ve hükümlü üretim yapıyor
Efsanenin çöküşü
Efsanenin çöküşü
123456789

PAKİSTAN'DA ESKİ OYUNUN YENİ SÜRÜMÜNÜN AKLA GETİRDİĞİ SORULAR

İmran Han, Pakistan'da bir dönem bize de yabancı olmayan bir şeyden dünya kamuoyunu haberdar ediyor. Ancak örtülü biçimde; "Herkes Pakistan'da gücün nerede olduğunu biliyor."

Üçüncü dünya ülkelerinde güç daima ordu ve sermayenin elindedir.

İmran Han bu gücün etki alanını tanımlarken; "NAB (Ulusal Hesap Verebilirlik Bürosu) gibi kurumları kontrol ediyorlar" diyor.

NAB, Pakistan'da güçlü bir kurum.

Özel ve devlet sektöründe "kötü mali yönetim, mali suçlar, yolsuzluk, ekonomik terörizm" konularında şüphelilere karşı soruşturma başlatma, soruşturmayı yürütme ve tutuklama emri çıkarma yetkisi var. Ayrıca davaları kendisi ile aynı isme sahip olan "hesap verebilirlik mahkemesi"ne götürüyor.

Peki kendisi masum bir kurum mu?

Pakistan Yüksek Mahkemesi'nin, Ulusal Hesap Verebilirlik Bürosu için "kurumsallaşmış yolsuzluk" nitelendirmesi yapmışlığı var.

Orada da pek çok yolsuzluk ve rüşvet iddiası sürekli gündemde.

Buna rağmen NAB yetkilerinden dolayı oldukça etkili.

İmran Han sadece başbakanlığı döneminde kontrolü altına alamadığı NAB'dan dertli değil.

Aynı zamanda ordu ile hükümetin gerekli dengeyi kuramadığını da söylüyor.

İmran Han bu "güçleri" karşısına da almak istemiyor. Onlarla "doğru bir ilişki" kurma çabasında.

Bu çabasının nedeni de giderek kötüleşen ekonomik durum, ülke yönetimindeki belirsizlikler ve iç savaş riski.

Bu riski dillendiren eski Başbakan İmran Han'ı, başbakan Şahbaz Şerif "Politikanızı yapın ama sınırları aşmaya ve Pakistan'ın bölünmesi hakkında konuşmaya cesaret etmeyin" diyerek uyardı.

Şahbaz Şerif, İmran Han'ın açıklamalarını "Bu bir açıklama değil, ülkede anarşi ve bölünme ateşini yakmaya yönelik bir komplodur" diye tanımlarken, İmran Han'ın yaptığı açıklamaların "hayal kırıklığı ve hasta zihniyeti"nden kaynaklandığını söylüyor.

Tüm bu karmaşanın, ağız dalaşının tarafları sadece Han ve Şerif değil.

Han, Rusya ve Çin'e yakın dururken, Şerif de Amerika'ya yakın. (Yazının bu noktasında, "Han Ulusu ya da Han Çinlisi Çin'de yaşayan en büyük etnik grup. Doğal olarak İmran Han oraya yakın. Şerif de tabii ki Amerika yanlısı olacak" gibi bir kötü bir espri yapmayı düşündüm. Sonra vaz geçtim. Yoksa vaz geçmedim mi? Ülkede hepimizin kafası bir parça karışık değil mi zaten. Her neyse...)

Şüphesiz ki Pakistan'da siyasi bir durulma olacaksa bunun öncelikli koşulu hızlı biçimde adil ve sonucu şüphe götürmez bir seçimin gerçekleşmesi.

Peki Pakistan bunu gerçekleştirebilecek siyasi olgunluğa ve deneyime sahip mi?

Elbette değil.

Aynı inanç temelinde olsalar bile birbirinden farklı dini inanç pratikleri ve anlayışlarına sahip kümelerin olduğu Pakistan'da demokratik bir seçim ve mutlak barış ortamı sağlanamaz.

Tüm bunlar Han'ı destekleyen Rusya ve Çin'in umrunda mı (aslında İran'ın da)? Ya da Şerif'i destekleyen Amerika'nın?

Bölge egemenlerinin tek derdi aynı zamanda nükleer silahlara sahip Pakistan'ın bu gücünü kimin çıkarına kullanacağı.



Han'ın pompaladığı "Amerika bizi nükleer silahlardan arındıracak" tezi doğru değil. Temeli olmayan siyasi bir söylem.

Tam aksine Amerika bu gücün de yöneteni olmak istiyor. Aynı biçimde Rusya ve Çin de.

Pakistan nükleer silahlanma motivasyonunu Hindistan'a karşı "tam spektrum caydırıcı duruş" olarak tanımlıyor.

Şimdi de bölgenin egemen güçleri kendi bölgesel siyasetlerini kontrolleri altındaki nükleer güçle tahkim etmek isterken Türkiye, Pakistan'la ilgili kurulan her cümlenin gizli öznesi konumunda.

Egemen güçler "Pakistan'ın nükleer silahları"nın teröristlerin eline geçeceği endişesi taşıdıklarını zaman zaman dile getiriyorlar. Sanki o teröristleri doğurup, besleyip, büyütmemişler gibi.

Adı konulmamış olsa da Türkiye - Katar - Azerbaycan - Pakistan (Pakistan'ın yönetiminden kim olursa olsun) dörtlü bir güç birliği/iş birliği içindeler. Bu "adı konulmamış birlik" Yunanistan başta olmak üzere pek çok ülkeyi tedirgin ediyor. Büyük korkuları Türkiye'nin de nükleer silahlara sahip olacağı düşüncesi.

Haksız da değiller.

Ayrıca neden olmasın?

Şu sözdeki devletler kim diye sorsam; iki ülke tek millet.

Sanırım herkes Türkiye ve Azerbaycan der.

Cümle tam olarak şöyle: "Pakistan ve Türkiye iki ülke tek millettir." 

Bir yıl kadar önce Pakistan Hava Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Muhacid Anuran söylemişti.

Bu sözün derinliği de "endişeli olanlar"ın endişelerini biraz daha arttırıyor.

Pakistan'da iç savaş çıkar mı?

Pakistan üçe bölünür mü?

Pakistan'ın sahip olduğu nükleer silahların teröristlerin eline geçme riski var mı?

Bu büyük soruların cevabını yazacak kalemi Amerika, Rusya, Çin ve Türkiye elinde tutuyor.

Soruları cevaplamak içinse süre başladı.

Not: 1991 yılında soğuk savaş bittiğinde Ukrayna güneç koşulu ile 1.900 adet stratejik, 2.650 ila 4.200 arasında t taktik nükleer silah silahlarını Moskova'ya devretmişti.
Şimdi o "güven şartı" tuzağının bedelini ödüyor.

BÖYLE BİR ÜLKEDE NASIL YAŞANIR?

Hukukun üstünlüğü ilkesi paçavraya döndü.

Temel haklar ve sivil özgürlükler uzun yıllardır sürekli bir gerileme içinde.

Medya sansür ediliyor.

Gazeteciler ve siyasi aktivistler sindiriliyor.

Siyasi muhaliflere karşı anlamsız davalar açılıyor.

Bütün bunlar son aylarda iyice arttı.

Anayasayı korumaya yemin eden en yüksek anayasal görevliler, anayasaya meydan okuyorlar.

Kutuplaşma, sıradan ve aşağılık istismarın siyasi eleştiri olarak maskelendiği bir düzeye ulaştı.

Tuhaf tuhaf komplo teorileri, acil ekonomik ve sosyal sorunlarımızla ilgili önemli tartışmaları engelliyor.

Bu arada silahlı kuvvetlerimizin ve yargımızın itibarı da düşüşte.

Sosyal medyadaki troller pek çok kişiyi açıkça istismar ediyor.

Yüksek yargı ise kürsüden acı şikayetlerini dile getiriyor. 

İyi ve kötü arasında kutsal bir savaşa girdiklerinde ısrar ediyorlar ve herkesin açıkça bir taraf seçmesi gerekiyor.

Güçlünün, gücü kullanmanın cazibesine direnmesi zordur. Dahası, kişi kendini iyi hissettiğinde ulusun gidişatını daha iyi bir geleceğe doğru kaydırabilir. Ancak profesyonel kurumlarımızın uzun vadeli güvenilirliğini koruyan da bu disiplindir. Bu disiplinin terk edilmesinin kurumlarımızın itibarı üzerinde korkunç sonuçları oldu ve siyasetimizde görece yeni bir akımın başlangıcı oldu.

Son birkaç yıldır, anayasacılık cephesini, yargı ve askeri kurumlarımızın tarafsızlığını sistematik ve başarılı bir şekilde baltalıyoruz. Bu nedenle, her iki kurumun da açıkça siyasi aktörler olarak görülmesi ve daha önce politikacılar için ayrılmış olan hakarete maruz kalması şaşırtıcı mı?

(Yukarıdaki satırlar Pakistanlı gazeteci Salahuddin Ahmet'in Pakistan'daki son durumu anlattığı The Importanca of Being Neutral (Tarafsız olmanın önemi) başlıklı makalesinden alınmıştır.)

İlgilisi için;

https://www.dawn.com/news/1692066/the-importance-of-being-neutral

BU BİR YATIRIM TAVSİYESİDİR

Hayatınıza renk getirecek siyah beyaz bir film izleyin.

Tavsiyem; 1948 yapımı Ladri di biciclette (Bisiklet Hırsızları).



Kelt müziği dinleyin.

Tavsiyem; Loreena McKennitt ve özellikle Mummers Dance (Kelt müziğinin büyüsü sizi de sararsa elbette dinlemenizi önereceğim başka isimler de var; Julie Murphy, Enya, Mark Saul, Sian James de tavsiye listemde).



Ünü şairini aşmış şiirler okuyun.

Tavsiyem; Şemsi Belli olsun. Bu Şehrin Işıkları, Unuttum, Anayasso, Bebekli Kız, Emmioğlu, İlk Öpüş... ve niceleri...



Bunlar birer yatırım tavsiyesidir.

Düşünce dünyamıza, ruhsal derinliklerimize, kültür birikimlerimize... Kendimize yatırım yaparak kendi hayatımızla birlikte dünyayı daha yaşanabilir bir yer yapmak için...

Lütfen sizler de hem bana hem çevrenize yatırım tavsiyelerinde bulunmayı ihmal etmeyin.