Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789

Vermeyin başka sarı öküz

Dört elle sarıldı iktidar “dezenformasyon yasası” diye yola çıktığı sansür tasarısına; artık içerisine neyi koyacağını şaşırdığı torba yasaya.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bakanları, milletvekilleri bir yandan, koltukta oturmayan koltuk ortağı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri ve milletvekilleri bir yandan tam saha çalışılıyor. Yerel basına birkaç parmak bal yalatıp paketten ne kaldıysa onu Meclis'ten geçirmek hedefleri.

4 Temmuz gününe kadar ertelendi Meclis'e gelmesi melun taslağın. O güne kadar bir yandan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile uzlaşılmış gibi bir görüntüyle, bazı maddelerde güya iyileştirme yaparak, dezenformasyon kısmını da ya paketten çıkarıp ayrı yasa yaparak ya itirazları izole edecek kadar kırpılarak, ama ille de “geri adım atılmadı, uzlaşmayla adım atıldı” görüntüsüyle vaziyet idare edilmeye çalışılacak gibi.

Diğer yandan AKP’den gelen son sinyaller de oldukça kafa karıştırıcı. AKP kaynakları, sansür yasasının noktasına virgülüne dokunmadan 4 Temmuz’da TBMM’ye indirileceğini, ertelemenin sadece “zaman darlığından” kaynaklandığını iddia ediyorlar.

Kim doğru söylüyor? Siyaset zemini kaypak ama bu günlerde Meclis zemini galiba buz pistinden de kaygan.


Bu taslak AKP’nin değil, İletişim Başkanlığı'nın

Doğruyu görmek lazım. Bu tasarı, AKP Meclis Grubu'nun ürünü değil. MHP’nin hiç değil. Bakmayın MHP’nin böbürlenip “babası benim” dediğine, bu çocuk ana rahmine nasıl düştü, haberi bile yok. Son hafta ayaklarına dolandı. İlle bir mühür vurulacak ya, MHP de vurdu mührü en gericisinden, en acımasızından; yalan habere üç yıla kadar hapis buyurdu. Kafalarının ermediği kısım, suçu tanımlamaları gerektiği… Bilmiyorlar nasıl tanımlayacaklarını. Bıraktılar muğlak. Karar versin hakimler dediler. Neye göre? Kimin umurunda. Net konuşalım, bu tasarı ne AKP’nin ne de MHP’nin. Bu taslak İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un marifeti.

Hatırlar mısınız, bir dönem furya halinde yargıç atama kampanyası vardı. Hikâyenin o dönemde yaşandığı iddia ediliyor. Güya o furyada hakim atanan bir arkadaş, “Bir ile üç yıl arası hapis” buyurmuş, “kararımdır” diye. Bakmış afallamış yazıcı yüzüne. “Efendim, yasa alt ve üst sınır vermiş, takdir sizin” deyince, “Hapishane müdürleri ne iş yapacak, varsın ona da onlar karar versin” demiş beyzade. AKP-MHP iktidarı da buyurmuş bu yasada, “Vatandaşa üç yıla kadar hapis, nedenine, nasılına varsın yargıçlar karar versin.”


“Safsata” değil, acı gerçek: Gazeteleri kapatır bu tasarı

Cüssesi yarım tonu geçen, özgür kafaları fethetme azmindeki MHP milletvekili talepleriyle Yargıtay’ın gönderdiği uzmanın, “Suçun tanımı yok, yargıda karmaşa çıkarır bu yasa” uyarısını “safsata” olarak görebildi. Ancak, yerel basının yeni bir mali imkân yaratmadan Basın İlan Kurumu imkânlarından internet medyasını da yararlandırılmasının, bini aşkın yerel ve hatta yaygın gazetenin iflasını, kapanmasını getireceği uyarısını da duymazdan gelemedi. Ne yazık ki gereğini yapıp, anomaliyi de giderme adımını atmadı. Nihayette yerel medya desteği tekrar seçilme umudundaki yerel siyasetçinin göz ardı edebileceği bir konu değil.

Öyleyse? Susturulmalı yerel medya. Şikayetler bir parmak bal çalarak ağızlara susturulmalı, bu yasa geçirilip, basın zapturapt altına alınıp, seçime öyle gidilmeli.

İşte tam bu noktada uyarmak isterim yerel medya sahiplerini. Bugün bir başka teşvik ile iktidar sizlere bazı çekici imkânlar yaratabilir. Ancak, sarı öküzün hikâyesini unutmayın. Bunun bir de yarını var.


Sarı öküzün hikâyesi

Hatırlatayım. Bir zamanlar bir otlakta inek sürüsü yaşarmış… Birlikte o kadar güçlüymüş ki sürü, etraftaki aslanlar saldırmaya cesaret edemezlermiş. Aslanların her saldırısında sürü savunma durumuna geçer, saldırıyı kolayca savuştururmuş.

Sonunda, hikâye bu ya, beyaz bayrağıyla aslan sürüsünün bir üyesi inek sürüsüne yanaşmış. “Sizden yıllardır süregelen saldırılarımız için özür dilemeye geldim. Hep size saldırdık, ama neden? Şu aranızdaki sarı öküz var ya, dikkatimizi öyle çekiyor, bizi öyle cezbediyor ki içgüdülerimizle size saldırıyoruz. Yoksa biz barışçı hayvanlarız. Bütün kabahat bizi farklı rengiyle cezbeden sarı öküz” demiş ve eklemiş: “Verin bize onu, sonsuza kadar barış içinde yaşayalım bu otlakta!”

Bir süre sonra benekli öküz, sonra uzun kuyruklu, sonra kulağı yaralı falan derken birer birer aslanlar mideye indirmiş sürüyü.

Sonuçta inek sürüsü fark etmiş durumu ama, sarı öküz verilmiş bir kere…

Şimdi, verilecek bir teşvik ile yerel medya sahipleri itirazlarını geri çekerlerse, belki ilk onlar hedef olmayacak bu sansür ve otosansür yasasına. Ama, eninde sonunda onlara da sıra gelecek, birisi öğle yemeğinde onların da ismini okuyuverecek.

Uyarıyorum. Size çok cazip önerilerle geleceklerdir. 20 yıldır çok “sarı öküz” verdiniz, hep kazanırmış gibi hissettiniz, ama kaybettiniz. Durun artık. Vermeyin başka sarı öküz!


Her tencere yangın yeri…

Anlatıyordu beyaz ekranda, gözleri kocaman açılmış… “Duydum. İçim yandı. Siz de duydunuz mu ormanın çığlığını?”

Evet. İnsan bir kez duyduğu zaman ormanın çığlığını, bir daha unutamaz. Yangında ormanda olmak da şart değil o çığlığı duymaya. Aylar sonra bile o yanmış, kömür olmuş topraklardan geçerken duyarsınız, derinden, derinden o müthiş çığlığı.

Ormanın tüm habitatını kavurur, yok eder yangın. Sadece ağaçlar yanmaz. Sadece otlar yanmaz. Kuş yuvalarından tutun, tüm orman hayatının sonunu getirir acımasız alevler. Yangının çığlığı işte tüm orman habitatının birlikte çıkardığı hem imdat, hem de insanoğlunu lanetleme çığlığıdır.

Yağmur düştü, yangın söndü, rahatladık.

Yanlış yaptık. Dün de öyle idi, bugün de. Sorun bir an için geride kaldı ya, bir sonrakine kadar düşünmeye gerek yok.

Nasıl oluyor da orman arazisi içerisine özel bir şahıs orman villası yapar? Nasıl olur o villada rahatı için ağır iş makinaları çalıştırır, hem de hiç tedbir almadan ormanı koruma adına? Bir iş makinasının aküsü ne kadar özensiz yerinden çıkarılıyor ya da yerine takılıyor ki oluşan kıvılcım böyle büyük bir fecaate sebep oluyor? 

Kıbrıs’taki yangın aküden olmuş güya, Marmaris’te ise ciğerlerimiz bir zihinsel özürlü vatandaşın intikam alma gayretkeşliğine kurban düşmüş. Pespayelik kokusu geliyor mu burnunuza?

“Doğrudur, neresi haklı çalışıyor ki 'devlet' ya da 'yönetim' dediğimiz araçların?” dediğinizi duyar gibiyim, ancak yıllardır söylenmesine rağmen orman yangınına sebebiyet verenlerin hiç acımadan en sert cezaya çarptırılması ve o cezaların ne indirime ne şartlı salıverilme gibi ödüllendirilmesi gerekmez mi?

Ormanın özeli olmaz. Özel de olsa, özel olan topraktır, ağaç varlığı kamunundur. İster anız yakılması ister bu çağda barbarlığın devam ettiğinin göstergesi yeşil alanda mangal ateşi yakılması ister kaçak villanın iş makinaları isterse intikam ateşi sebep olsun, yangına sebep olanlar en sert şekilde cezalanmalıdır.

Helikoptere kurulup birkaç kez yangın bölgesi üzerinden geçilir, bu arada parasını devletin ödediği fotoğraf çekmekle görevli arkadaş basıyor deklanşöre arka arkaya… Gazetelere, televizyonlara, internet haber portallarına nihayette görüntü sağlamak lazım. Başka türlü hiçbir işe yaramasa da o havadan dolanmanın yangının etrafında, ne özenle çalışıldığı, iş görüldüğü, devletin perişan vatandaşıyla ilgilendiği nasıl aktarılacak vatandaşa?

Olmuyor beyler. Yaz dediğin deniz mevsimi, kumda göbek kızartma zamanı ya da seyir zamanı falan değildir. Yaz en fazla orman yangınının olduğu dönemdir. Aklı başında hükümetler ekipmanlarını hazırlarlar, ekiplerini yetiştirirler, yasal önlemlerini alırlar ve bu hassas döneme öyle yaklaşırlar. Yaz gelip yangın olunca başlamazlar diz dövmeye gece görüş imkanlı helikopter, uçak vs. olmadığından yangına müdahale edilemediğinden.

Hele, “Rüzgar yönünü değiştirdi, ondan dolayı kontrol altına alamadık, yoksa biz her önlemi aldık, bu akşam yangını bitirecektik” gibi abes açıklamalar yapmaz yetkililer. Tıpkı, “Çok şükür yağmur yağdı, yangın söndü yoksa halimiz haraptı” gibi beceriksizlik ikrarı da yapmaz biraz beyne sahip yetkililer.

Ne diyeyim, memleket yangın yeri. Bir yandan orman yangınları, bir yandan Nebati yangın…

Sahi, “Altı ay uyuyup uyansak bak Türkiye ne güzel olacak” demişti ya Nebati bakan, doldu o istediği altı aylık dönem. İyiye giden bir ülkeyi boş ver, tek bir kalem bile yok. Her tencere yangın yeri…