Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
123456789
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Erdem Yener'in 'Her Sabah' Şarkısı Dinleyicilerle Buluştu
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Ediz Hun: Sadece 5 kişi kaldık
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Hande Erçel ile Nazlı Sabancı tatilde
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
Eurovision, Joost Klein'ı yarışmadan menetti
123456789

Kıbrıs’ta çözüm ve konjonktür

Kıbrıs’ta çözümü kimler istiyor? Bu sorunun cevabı, “Çözüm ne olsun?” ve hedeflenen çözüm ne olursa olsun “Gerçekleşmesi mümkün olabilecek mi?” sorularından daha anlamlı ve hedefe odaklanmış bir yaklaşım olur.

Eğer birden fazla tarafı olan bir siyasi sorun ile muhatap iseniz ve taraflardan birisi kendisini “Tüm Kıbrıs’ın, halkının, ve toprağının meşru tek devleti” olarak görmekte, diğer grubu ise o meşru hükümetten bazı haklar talep eden azınlık olarak görmekte ise, olası çözüm tekil bir devletin şemsiyesi altında azınlığa bazı haklar verişerek siyasi sorunun çözülmesi olabilir ancak. Üstelik, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve neredeyse NATO hariç, o da Türkiye engellemesi nedeniyle, tüm devletler üstü organizasyonlar ve dünya devletlerinin Türkiye hariç tümü bizim “Kıbrıs Rum yönetimi” diye bahsettiğimiz devlete “Kıbrıs Cumhuriyeti” diyor, “tek meşru hükümet” olarak görüyor ise, niye Kıbrıs Türk tarafıyla egemenliği, iktidarı, toprağı, yeraltı, yerüstü ve denizdeki zenginliği “ortak” statüsüyle paylaşsın?


Anavatanlar

“Anavatanların” Kıbrıs ile ilgili birbiriyle örtüşmeyen tarihsel, hatta mitolojik, ekonomik ve öz koruma planları nedeniyle de kolaylıkla bir uzlaşıda buluşmaları kolay değildir, ama imkansız olarak da görülmemelidir. Bilhassa, Yunanistan’ın Kıbrıs Rumları üzerindeki etkisi Yunanistan’ın kendi ekonomik ve siyasi planları gereği Türkiye ile gelgitli yakınlaşma çabaları ve özellikle Rum yönetiminin 2004’de gerçekleşen Avrupa Birliği üyeliği sonrasında ciddi değişikliğe uğramıştır. Bir yandan ortak savunma doktrininden bahsederken Kıbrıs Rum ve Yunan hükümetleri, Atina mülteci meselesi dahil birçok alanda Türkiye ile daha yakın işbirliğinin önemini vurgulayan mesajlar yayınlamaktadır. 

Elbette, 14 ve 28 Mayıs seçim zaferleriyle siyasi otoritesini güçlendiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onu destekleyen sağcı-dindar koalisyonun gücü ve öngörülemezliği tüm Batı dünyası gibi Yunan hükümetinin de dikkate almaya mecbur olduğu bir durumdur. 


AB-Türkiye açılımı

Avrupa Birliğinin Türkiye ile iyi organize edilmiş bir yeni açılım planları yaparken Kıbrıs Rum yönetiminin “özel temsilci” atanması gibi aktif bir şekilde AB’nin Kıbrıs konusunda rol oynamaya davet etme çabalarına Yunanistan dahil hiçbir müttefik bulamaması biraz da bu nedenledir. Ancak, başta ifade ve basın özgürlüğü, azınlık hakları, adalet gibi alanlarda Türkiye’nin açılıma zorlanması, bunun karşısında zaten çok uzun süredir masada olan çetrefil vize serbestisi konusunu tekrar ele almayı, ekonomik ve finansal destekler vermeyi, borç erteleme ve taze finans tardımı gibi gelişmeler yanı sıra elbette Kıbrıs’ta görüşmelerin yeniden başlaması da kartlar arasında olabilecektir. Ancak nasıl vize konusu Ankara’ya “işte görüşüyoruz ya tekraren” deme imkanı verebileceği gibi, kaldığı yerden Kıbrıs görüşmeleri başlasın çağrısı da en azından şimdilik boş bir dilekten öteye gitmeyecektir.


Kıbrıs Türkleri çözüm istiyor, o kadar

Sadece Kıbrıs Türklerinin adada siyasi bir çözümden yana olduğu hep akılda tutulması gereken acı bir gerçektir. İster sağcı, ister solcu tüm Kıbrıs Türkleri, tarifte farklılık gösterseler de çözüm istencinde birliktirler. 2004 referandumu, en azından, bunu ispatlamıştır. Değişik nedenlerle de olsa diğer tüm taraflar ya çözüm istemez ya da doğrudan veya dolaylı olarak sadece kendi çıkarına hizmet edecek bir çözümü savunmaktadır.


Konjonktür uygun mu?

Dostum Cenk Uzunoğlu her zamanki gibi bu hafta da enteresan bir makale yazdı “Konjonktür” hakkında, büyük bir nezaketle de benle paylaştı. Bu yazısında Uzunoğlu defalarca “uygun iklim koşulları” oluştuğuna inanıldığında başlayan görüşmelerde de bir sonuç alınamamışsa, sorun yalnızca iklim değil, ekim yapılacak toprağın da hazır olmadığının kabul edilmesi ve bu çözmek için fikir üretmenin en rasyonel yol olacağını söylüyor. Haklı değil mi?

Haklı olarak dostum benim de sıklıkla vurguladığım “İlle de federal devlet temelinde bütünlüklü çözüm söylemine sıkışmış olmakta bir yanlış var diye buna karşı çıkarken de ille de iki devletli çözümü savunuyor olma durumuna düşmeyi de toptan reddetmek bir seçenek niye olmasın?” diye sorguluyor.


İki devletli çözüm

İki devletli çözüm önerisini 1990’lı yılların başında ilk ortaya atanlardan birisi olarak tekrar vurgulamak isterim ki eğer Kıbrıs’ta iki halk arasındaki siyasi soruna bir çözüm bulunacak ise mutlaka iki devletli çözüm olacaktır. İki bağımsız devletin egemenlik transferinden hayat bulacak bir yeni Kıbrıs gerçeği konfederal, federal veya yan yana bağımsız ama aynı ekonomik, siyasi ve politik sistemin içerisinde iki devletten oluşabilir. Özellikle üçüncü opsiyon gerçekleşmesi en kolay olduğu gibi yaşayabilir ve gerek Kıbrıs Türk halkına gerekse de Rum toplumuna “yeterli güvenlik ve varlığını idame ettirebilme” garantisi sağlayacaktır.


Bütün yollar Kosova’ya çıkıyor

Dostum Uzunoğlu’nun makale başlığını kullanarak sormalıyım, mevcut konjonktür böyle bir siyasi çözüme yol açabilir mi? Kanımca mevcut global durum, özellikle Ukrayna savaşı ardından, post-Kosova aşamasına gelmiştir. Ya Rusya Kosova’nın AB ve ABD düzenbazlığıyla Sırbistan’a dayatılan ağır koşulların kabul edilmemesi üzerine bir referandum ile bağımsızlığını kazandığı gerçeğini kabul edip intikamdan vaz geçecek, Abhazya’dan, Ukrayna topraklarında kurduğu ve uyduruk referandumlarla bağımsızlığını ilan eden gecekondu devletlerden, Kırım’dan çekilecek, ya da Kıbrıs dahil birçok yerde benzer durumlar oluşması bu yayılan yeni dünya savaşının adımları olacaklardır.

Enteresan değil mi? Ankara ve kuzey Kıbrıs yeni görüşmeler başlayacaksa eğer hem kesin bir takvimi olmalı bu yeni sürecin hem de nihayetinde eğer sorun çözülmez ise Kosova örneğindeki gibi Kıbrıs Türkünün devletine uluslararası tanınma açılmalı demiyor mu? İster öyle, ister böyle, bu devirde bütün yollar anlaşılıyor ki Kosova’ya çıkıyor.


Rusya meselesi

Aklını peynir ekmeğe katık yapan kocaman ünvanlı aktif ve emekli arkadaşlar Rusya’nın KKTC’de “irtibat bürosu” açma niyetini “Rusya konsolosluk açıyor” ya da daha ileri götürerek “BM Güvenlik Konseyi üyesi Rusya KKTC’yi tanıma adımı atıyor” diye abarttılar. Bazı arkadaşlar da daha açılmayan Rusya irtibat bürosunu da, daha önce açılan tüm benzer büroları da KKTC ile resmen ilişkiye geçme, yani tanıma, şartına bağlamak gerektiğini vurgulayıverdiler.

Hani derler ya “Olsa dükkan senin.”