Şantajla tecavüz
Şantajla tecavüz
''Evlilikten çok daha güzel''
''Evlilikten çok daha güzel''
Nihal Candan cezaevi günlerini anlattı
Nihal Candan cezaevi günlerini anlattı
Bülent Ersoy vasiyetini açıkladı
Bülent Ersoy vasiyetini açıkladı
123456789
Şantajla tecavüz
Şantajla tecavüz
''Evlilikten çok daha güzel''
''Evlilikten çok daha güzel''
Nihal Candan cezaevi günlerini anlattı
Nihal Candan cezaevi günlerini anlattı
Bülent Ersoy vasiyetini açıkladı
Bülent Ersoy vasiyetini açıkladı
123456789

ERDOĞAN'IN TARİH YAZMASI MÜMKÜN

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin NATO'nun genişlemesi konusunda geçmişteki hatalarını tekrarlamayacağını söylemişti.

Neydi geçmişteki hata?

12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında Türkiye Rogers Planı’na onay vererek Kıbrıs Harekatı'nı protesto ederek NATO'dan ayrılan Yunanistan'ın tekrar NATO'ya dönmesinin önünün açılmasıydı.

Darbeciler, kendilerine darbe yaptıranlara diyet paketinden bir parça daha veriyorlardı.

Bugün “hata” denilen şey aslında bir “hata”dan çok daha fazlasıydı.

NATO genişlemek istiyor. Bir başka ifade ile ABD, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılmalarını sağlayarak Baltık Denizi başta olmak üzere Orta Doğu coğrafyasında kendisi ile rekabet eden Rusya'yı sıkıştırarak “Amerika geri döndü” mottosunun ne ifade ettiğini göstermek istiyor.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ise elimize geçen tarihi fırsatı en etkin biçimde değerlendirerek ve ABD'nin PKK/PYD'ye desteğini kesmesini önceleyerek PKK/PYD terörünü sonlandırmak istiyor.

Bu başarılabilirse hiç şüphesiz ki Erdoğan tarih yazmış olacak.

AK Parti eleştirileri yapılırken alaycı biçimde kullanılan “dış güçler” söyleminin gerçekliği de test edilmiş olacak.

Bu testte neleri göreceğimizin ipuçları da gelemeye başladı.

Örneğin geçenlerde Almanya'nın çok okunan gazetelerinden biri olan Bild am Sonntag, London School of Economics akademisyenlerinden Profesör Kristina Spohr'un görüşleri üzerinden yaşanan gerilimi analiz etti.

"Teoride iki ülke haziran ayının sonundaki NATO Zirvesi’ne katılabilir fakat şu an görüşmeler Türkiye’nin vetosu nedeniyle tıkanmış durumda. Diğer üyeler Türkiye’nin NATO’daki planlama ve tatbikatlara katılma payını azaltabilir ya da fonları kısabilir. Enflasyonun yüzde 70’lere ulaştığı bir dönemde ciddi bir ekonomik krizin ortasında Türkiye bunu göze alamaz” dedi.

Kendisi Kıbrıs Harekatı'nı neleri göze alarak yaptığımızı bilmiyor. Biraz tarih okumaya ihtiyacı var.

Analiz gibi görünen bu incelikli uyarı ve tehdidi şu ifade ile taçlandırmış: “Türkiye ABD’den F-16 jeti istiyor. Bazı Kürtlerin İsveç ve Finlandiya’dan iade edilmesini istiyor.”

İadesini istediklerimiz teröristler ve Türkiye'de kaçan suçlular değilmiş. Orada yaşayan “bazı Kürtleri” istiyormuşuz.

Örneğin istediğimiz isimlerden biri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı, Adnan Menderes gibi idam edilmekle tehdit eden ve İsveç'e iltica eden Ragıp Zarakolu, iadesi istendiğinde “Sürgün statüsünü lümpen bir tüccar pazarlığına indirgeyen bu tutum utanç vericidir” deyivermiş.

Ben de, “hay bin kunduz!” diyorum.

Öncelikle “sürgün statüsü” diye bir şey yok. Burada hakaret ve tehdit suçu işlemiş biri İsveç'ten iltica talebinde bulunmuş. Ama kafasından kendisi ve istenilen 30 kişi için bir statü uydurmuş.

Arkadaş sizi kim sürgüne gönderdi?

Bi deyiverin.

Asıl sen ve senin gibiler utanç abidelerisiniz. Her şeyden geçtim. Yalancısınız, iftiracı ve jurnalcisiniz.

Bir de T.C. Devleti (hitapları böyle) hem hukuk kurallarını tanımıyormuş hem de Avrupa ülkelerine aynı hukuksuzluğu dayatmaya çalışıyormuş.

Oysa devletimizin isteği suçluların iadesinden ibaret.

Panikleri büyük.

Şimdi o sığındıkları, güç aldıkları emparyalist Avrupa'nın gerçek yüzü ile tanışma zamanı.

Neydi onların önceliği “ulusal çıkar”. Bu da onları panikletiyor.

Sahi “bıldır yediğin hurmalar şimdi k...ını tırmalar”ın İngilizcesi neydi ?

Kürt-İsveç Öğretmenler Derneği Başkanı Azad Joseph Barmani de, "İsveç hükümeti, ülkenin NATO'ya üye olmamasına yol açmadıkça Türk hükümetine herhangi bir talebini yerine getirmeyeceğini ve kimseyi teslim etmeyeceğini söyledi” diyor.

Kendisi durumu ufak ufak anlamaya başlamış.

Ama aklının dibindeki çılgın isteği dile getirmeyi de ihmal etmemiş: “Norveç, İsveç’ten barışçıl yolla ayrıldı. Türkiye ve İran, Kürt sorununun çözümünde İsveç modelini örnek alabilir.”

Vay vay vay...

Barışçıl yolla bölünmemizi salık veriyor. Yoksa... diyor.

Şimdi Türkiye'nin kimlerin iadesini istediği ve bundaki haklı kararlılığı daha iyi anlaşılmıştır sanırım.

Gerçekleşmesi mümkün olan şeyler gerçekleşebilir.

Düşünsenize; ABD'den getirilen, daha önce “hizmet hareketi” olarak bilinen örgütün lideri “Fırsat verilirse Türkiye'ye hizmet etmeye hazırım” diyor.

Tıpkı 1999'da Öcalan'ın dediği gibi.

Düşünsenize; Avrupa'dan, Amerika'dan getirilen suçluların üçer beşer uçaklardan indirildiklerini izliyoruz.

Düşünsenize; PKK/PYD tarihe karışıyor.

Erken ya da zamanında yapılsın fark etmez. İşte o zaman seçimi kazanacak olanın adı bellidir.

Seçim tarihi bile konuşulmaz. Zira sonucu belli bir seçim sadece bir formaliteden ibaret kalır.

NOT: Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya girme konusunu daha uzun uzun konuşacağız. Konu elbette çok derin ve çok yönlü.

CHP İSTANBUL MİTİNGİ “HER ZAMANKİ GİBİ” KALABALIKTI


CHP'nin İstanbul mitingi verdiği mesajlar ve bu mesajların etkileri üzerinden konuşulmaya devam ediyor.

İstanbul'da CHP güçlü bir tabana sahip.

Seçim süreçlerinde İstanbul'da yaptığı mitingler hep kalabalık olur.

Yine öyle oldu.

Kılıçdaroğlu bir anlamda bu kalabalık mitingle kendi seçim sürecini başlattı.

Millet İttifakı bileşenlerine de adaylığını kabul etmeleri mesajını verdi “milletin sesi” mottosu ile.

Tabi burada küçük sorunlar var.

6 partiden oluşan Millet İttifakı bileşenlerinden 5'i sağda ve merkezde yer alan partiler. Ve hepsi de kendilerine yapılan dayatmaları reddederek siyaset sahnesindeki yerlerini aldılar. Yani “aday dayatması” dahil hiçbir dayatmaya gelemezler.

6 partiden oluşan Millet İttifakı bileşenlerinden 5'inin seçmeni “tıpış tıpış” oy vermeye gitmez. Gerektiğinde kendi partilerine bile oy vermezler. Ölçer, tartar, sorgularlar. Sağda yer bulabilecekleri alternatifler mevcut.

6 partiden oluşan Millet İttifakı bileşenlerinden 5'inin lideri de (oyları ne olursa olsun) iddialı isimler. Sadece partilerinin genel başkanları değiller. Hepsi de lider. Bu nedenle Sayın Meral Akşener birleştikleri ortak aday paydasında bir liderin olmasını değil parlamenter sisteme geçişi sağlayacak “görev insanı” bir ismin gerekliliğini işaret etmişti. Bu isim ise elbette Sayın Kılıçdaroğlu değil. Bu durumda günlük dilin moda ifadelerinden biri olan “sıkıntı yok” ifadesini kullanamıyoruz.

YILMAZER AK PARTİ'YE KAZANDIRIRKEN, TEPELİ MUHALEFETE PUAN KAYBETTİRİYOR


Çiftçi haberini vermek yerine “duyar kasan ergenler” gibi kameraya bardak fırlatan FOX TV sunucusu Selçuk Tepeli'yi AK Partili Mehmet Yılmazer faş etmiş.

Karpuz üreticisi çiftçilerimiz veryansın ediyorlar. Büyük marketler İran karpuzu getiriyor, hem pahalıya satıyor hem de yerli üretimi baltalıyorlar diye.

AK Partili Yılmazer de yerli üretimin önemine işaret etmek ve yerli üreticilerimize destek vermek için “Karpuzu eken yerliden değil gidip marketlerden alırsanız bu olur. Ben her sene karpuz ekiyorum mesela” ifadelerini kullanmış.

Yani ben de üreticiyim demiş. Yerli üreticiden alın demiş.

Daha bir iki gün önce güya yerli üretimi savunan Selçuk Tepeli ve benzerleri habere takla attırma becerisi ile “Yılmazer evde karpuz yetiştirin” sonucu çıkaracak haberler yapmışlar.

AK Parti sürekli kazanıyor ya... Halk, Yılmazer'i anladığı ve sizi anlamakta zorluk çektiği için oluyor bu.

ÇILGIN TÜRKLERİZ VESSELAM


Ünlü ekonomist, büyük ekonomist Timothy Ash'i Türkiye ekonomisi şaşırtmış.

Bu kendisinin ilk şaşkınlığı değil. Daha önce de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, TL’yi güçlendirecek yeni ekonomik kararları açıkladığında, dolar 18 TL’den 12 liraya kadar düştüğünde de “30 yıldır ekonomistim. Kariyerim boyunca böyle bir şey görmedim” yorumunu yapmıştı.

Şimdi de demiş ki "Bu kadar uzun süre çılgın ekonomi politikaları yürüten bir yönetime rağmen bir ekonominin bu kadar uzun süre ayakta kalabilmesi inanılmaz. Türk ekonomisinin altında yatan gerçek dayanıklılığı, Türk ekonomi aktörlerinin zorluklardan ders alması ve yeteneği gösterir."

Şahane özetlemiş.

Ash'ın dediği gibi çılgınız. Çılgın Türkleriz. Her türlü zorluğun üstesinden gelecek yeteneğe sahibiz. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut.

Bu ekonomik sıkıntılar ne ki! Milli şairimiz Mehmet Akif'in dediği gibi “Cehennem olsa gelen göğsümüzle söndürürüz.”

Burada yazıyı keseyim. Fena halde coştum ben.

YouTube'dan sağlam bir Mehter Marşı bulup dinleme zamanı.

Not: Coşkumu kaybetmemek ve tadını çıkarmak için bugün alışveriş yapmayacağım.