Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789

NE CHP HALKI NE HALK CHP’Yİ KABULLENEBİLDİ

NE CHP HALKI NE HALK CHP’Yİ KABULLENEBİLDİ

Türkiye’de çok partili hayata geçiş uzun bir siyasal modernleşme macerasının yaşanması ile gerçekleşmiştir.

Buna siyasal modernleşmenin evrim süreci denilebilir.

Bu evrim macerası ne zaman başladı derseniz 18. yüzyılın başlarına gitmemiz gerekir.

Batının, Büyük Özgürlükler Sözleşmesi (Magna Carta Libertatum) siyasi modernleşme için neyi ifade ediyorsa Türk tarihinin ilk anayasası olan Sened-i İttifak da bizim siyasal modernleşmemiz için onu ifade eder.

Osmanlı Sadrazamı Alemdar Mustafa Paşa'nın Rumeli ve Anadolu ayanlarını İstanbul'da toplayarak yapmış olduğu anlaşma, padişahın mutlak iktidarına kendi iradesi ile sınırlama getirerek keyfi uygulamaları sonlandırmıştır.

Yani bizim siyasi modernleşme maceramızın başlangıç tarihi, 1808’dir.

Bunu 3 Kasım 1839’da ilan edilen Tanzimat reformları izler. Reşit Paşa’nın öncülüğünde ilan edilen reformlar ile “Herkes yasalar önünde eşittir” ilkesinin temelleri atılır. 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı ile de gayrimüslimler lehine iyileştirmeler yapılır.

Hem Tanzimat Fermanı hem de Islahat Fermanı, Batı’nın baskısı ile gerçekleşen modernleşme çabalarıdır ya da modernleşmeye zorlama…

Bunu gören Mithat Paşa, Osmanlı’nın iç işlerine karışmasını engellemek için Türkiye tarihinin ilk parlamentosu ve Anayasası olan Kanun-ı Esasi’yi 1876’da hayata geçirir. Bu macera ise 1878’de II. Abdülhamid tarafından sonlandırılır.

Ne gerek vardır parlamentoya! İşte bu iki yıllık süreye 1. Meşrutiyet dönemi denilir.

2. Meşrutiyet döneminde ise demokratik anlamda ilk seçimlerin yapıldığını görürüz. Demokratik anlamda diyorum. Oysa ilk seçimler bir biçimde 1. Meşrutiyet döneminde yapılmıştır.

1909-1911 yılları ise siyasal demokratikleşmenin koşullarının alt yapısının oluştuğu yıllardır.

Bu yıllarda İttihat ve Terakki’ye karşı dönemin partileri Ahali Fırkası, Mutedil Hürriyet Perveran Fırkası, Hizb-i Cedid Fırkası ve diğerleri birleşerek Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kurar.

Tamam tamam… Size Cumhur ve Millet ittifaklarını, 6’lı masayı falan hatırlattı. Aynen öyle.

Zaten tarih de tekerrürden ibaret değil mi?

Yazının tam burasında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencilerine şapka çıkarıyorum. İttihat ve Terakki onların kurduğu İttihad-ı Osmani’den doğmuştur. Bu doğumu onlardan başkası da yaptıramazdı zaten.

Şimdi yazacağım şey, yine günümüz Türkiyesi’ne ait bazı komplo teorilerini aklınıza getirecek.

Şöyle ki; İttihat ve Terakki Fırkası, 1913’te gerçekleşen Bab-ı Ali Baskını ile iktidarı ele geçirince, tam da o tarihte Birinci Dünya Savaşı’nın da başlayıvermesi ve siyasi parti mücadelelerinin bir beka sorunu oluşturabileceği düşüncesiyle çok partili siyasi yaşama son verdi.

Aklınıza bugüne dair benzer faaliyetler ve akla ziyan komplo teorileri geldi değil mi?

Bir soru daha sorayım: İyi ama hani biz 1950 yılında tam da bugün çok partili hayata geçmiştik?

Şimdi çok daha önce bu çabaların olduğunu görerek şaşıranlar varsa ve çok partili hayata geçişin asıl mimarlarının Osmanlılar olduğunu görerek “Yine mi Osmanlı?” diyorlarsa, onlara tarih okursanız daha pek çok sürprizle karşılaşırsınız diyorum.

Devam edelim…

Şu ana kadar içinde “halk” geçen bir cümle kurmadım. Çünkü tüm bu siyasal demokratikleşme çabalarının içinde halk yoktu.

Belki de bu yüzden “halk” ifadesini ilk defa “Cumhuriyet Halk Partisi” adında duyacaktık.

Mustafa Kemal Atatürk, siyasal demokrasiye ancak tepeden inme bir devlet zorlaması ile geçişin mümkün olacağını düşünüyor ve bunu dillendiriyordu.

Yani halka rağmen halk için demokrasi.

Dünyada benzeri yok.

Yok. Çünkü bir başka Mustafa Kemal Atatürk dehası yok.

Siyasal demokrasinin tesisi ve çok partili döneme geçiş seküler ve Batı değerleri ile uyumlu bir toplum ile mümkündü. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk hızla pek çok devrimi hayata geçirdi.

Bu durum Mustafa Kemal Atatürk’ün arkadaşlarının da yer aldığı bir grup içerisinde dahi rahatsızlık yarattı. 9 Eylül 1923 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kurulan CHP’ye karşı 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Bu oluşumda Mustafa Kemal’in yakın arkadaşları Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Kazım Karabekir de vardı. Parti programının birinci maddesinde şu yazıyordu: “Türkiye Devleti halkın egemenliğine dayanan bir Cumhuriyettir.” Bu ifadeyi genç Cumhuriyete muhalefet etmek olarak anlayan dönemin İslamcıları dahil tüm muhalifler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası altında toplandı.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile tam da çok partili hayata geçecekken 1925’te Şeyh Said ayaklanmasının da oluşturduğu endişe ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruluşundan 7 ay sonra kapatıldı.

Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı risk oluşturan partilerin kapatılması anlayış ve ilkesi işte bu tarihte başlamıştır.

Kimseyi kırmak, incitmek istemem ama Mustafa Kemal Atatürk hayatta olsa bugün yine varlığı sonlandırılacak partilerin isimleri bellidir.

O tarihten sonra CHP’nin karşında muhalif bir parti kurulması için yaklaşık 5 yıl geçecekti. Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ile Fethi Okyar 1930’da Serbest

Cumhuriyet Fırkası ismi ile bir parti kurdu.

Ağustos ayında kurulan parti, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası gibi halkın büyük ilgi ve desteğini görünce Kasım 1930’da “durumun nazikliği” gerekçe gösterilerek genel başkanı tarafından feshedildi.

Çok partili hayata geçiş 2. denemede de başarılı olamamıştı.

Tarihi kronolojiye bakarsak yani Osmanlı’dan başlayan sürece bakarsak, deneme sayısı aslında 2’den fazlaydı.

Olmuyordu. Bir türlü çok partili hayata geçemiyorduk çünkü genç Cumhuriyetin karşı devrim endişeleri yüksekti ve bu endişeler son derece yerinde endişelerdi.

Yazıma başlarken söylediğim gibi sahiden maceralı bir süreç devam ediyordu…

Daha sonra Milli Şef Dönemi… Bu dönem elbette bir köşe yazısının hacminden taşacak büyüklükte.

Bu nedenle o dönemin bütününü Milli Şef İsmet İnönü’nün büyük bir devlet adamı olduğu hakkını teslim ederek “halkın isyan noktasındaki memnuniyetsizlik dönemi” olarak tanımlamak doğru ve yeterli olacaktır.

Ülke genelinde Milli Şef politikalarına tepkiler artarak devam ederken 1945 yılına gelindiğinde genç Cumhuriyet için yeni bir başlangıca yol açacak olan Toprak Reformu Kanunu ile karşılaşırız.

Adnan Menderes ve Celal Bayar Toprak Reformu Kanunu’na şiddetle karşı çıkmaktadır.

Adnan Menderes mi?

Evet ta kendisi. CHP’nin Aydın milletvekili.

Adnan Menderes ve Celal Bayar’ı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü de destekleyince bu muhalif grup, Meclis’te birden fazla partinin bulunması gerektiğini söyler. İsmet İnönü de kendilerine yeni bir parti kurarak mücadelelerine orada devam etmelerini söyler.

Bu dörtlü fikirlerini Vatan Gazetesi aracılığıyla yaymaya başlar. Bu süreçte Adnan Menderes ve Fuat Köprülü partiden ihraç edilirken, Celal Bayar da partiden istifa eder. Refik Koraltan’ın partiden uzaklaştırılması ile de muhalif bir partinin çekirdek kadrosu ortaya çıkar.

Vatan Gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalman’ın ABD’li liberallerin kurduğu Demokrat

Parti’nin adını mahir bir şekilde aşırarak Celal Bayar’a bu ismi önermesi ile yerli ve milli Demokrat Parti kurulur!

Parti’nin büyük hedefi de Nihat Erim’den aşırdıkları “küçük Amerika olma” fikridir.

Amerikan alıntısı isim ve küçük Amerika ideali ile 7 Ocak 1946 tarihinde Celal Bayar’ın genel başkanlığında Demokrat Parti kurulur.

21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan seçimlerde CHP, Meclis içindeki 456 koltuktan 395’ini, DP 61’ini, bağımsızlar ise, 6’sını kazanır.

14 Mayıs 1950’de ise 27 yıllık tek parti dönemi sona erecektir. Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti'nde çok partili seçimle iktidarı kazanmış ilk Türk siyasi partisi olacaktır.

Artık Türkiye çok partili hayata geçmiştir…

Ancak çok partili hayat siyasi dünyamızda henüz kabullenilmiş ve içselleştirilmiş değildir. Günümüze kadar demokrasimiz kesintilere ve müdahalelere uğrar.

CHP kurulduktan sonra karşısına çıkan her parti, halkın büyük teveccühünü kazanmış. CHP’den ayrılanlar dahi (Menderes ve Ecevit, en somut örnektir) baş tacı edilirken CHP halkta istediği karşılığı bir türlü bulamamıştır.

Ben yazımın başlığında kullandığım bir hüküm cümlesi ile CHP ve halkın ekseriyeti arasında bir kabullenememe durumunun altını çizmek istedim.

CHP belki de onca sene tek parti olduktan sonra muhalefete mahkum olmanın ağır travmasını atlatarak işe 14 Mayıs 1950’de çok partili hayata geçtiğimizi kabullenerek başlayabilir.

Ya da adeta evrime direnerek milyonlarca yıldır hiç değişmeden günümüze gelen canlılar gibi siyasal modernleşmenin evrim sürecinden payına düşeni almadan arkaik siyasal yapısını sürdürmeyi tercih edebilir.

Bizler, yani demokrasiye, yani özgürlüğe, yani insan haklarına, yani barışa, yani sevgiye, yani Atatürkçü çizgide olmaya inananlar, çok partili hayatı ve onun yaşamsal önemdeki gerekliliği olan parlamenter sistemin yanında durmaya devam edeceğiz.

Yaşasın çok partili demokrasi!

Not: Yazımın daha doğru anlaşılması için, Mustafa Kemal Atatürk tarafından "Halk Fırkası" adıyla Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti'nin devamı olarak kurulan partinin adının başına, 10 Kasım 1924'te "Cumhuriyet” sözcüğü eklendiğini, 1935'teki 4. Kurultay'da "fırka" sözcüğü yerine dış dünyayla daha uyumlu bir sözcük tercih edilmesinin kararlaştırılarak bugünkü "Cumhuriyet Halk Partisi" adının benimsendiğini bilerek hepsine CHP dedim.

KÜRT DİLİ BAYRAMI

Yarın kutlanıyor. 15 Mayıs 1932'de Mir Celadet Ali Bedirhan ve arkadaşları tarafından Şam’da Latin alfabesi ile Hawar Dergisinin yayın hayatına başlamasının 90.yılı.

Mir Celadet Ali Bedirhan, Hoybun Örgütü’nün kurucularından. Hoybun, Taşnak kökenli Ermenilerle birlikte kurulan Kürt silahlı birliği. Kurulduğu yer Lübnan.

1926-1930 yılları arasında Ağrı ayaklanmalarında örgütün kurucularından İhsan Nuri’nin önderliğinde bu ayaklanmaya destek olan dönemin PKK’sı yani.

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından Ağrı ayaklanmaları bastırılınca bu örgütte tarih oluyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde kutlanan Kürt Dili Bayramı bir dil bayramından daha fazlasıdır.

VEJETERYAN

Vejetaryen olmadan hayvan sever olmak mümkün.

Fıkra bu kadardı!