Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Erkan Yolaç'ın cenaze programı belli oldu
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Ünlü isimlere Gazze tepkisi
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Evgeny Grinko'dan 'Uzun İnce Bir Yoldayım'a yeni yorum
Ücretsiz olacak başvurular başladı
Ücretsiz olacak başvurular başladı
123456789

GENÇ CUMHURİYET'İN RÜŞVETLE İMHİHANI: BARUT İRTİŞASI VE "HALK İTTİFAKI"

Babanzade Fuat Bey’in Liknoza şirketi 1926 yılında barut ve patlayıcı madde ihalesine girer ve ihaleyi kazanır. Ancak İbrahim Beyzade Lütfi daha uygun şartlar sunacağını söyleyen bir dilekçe verir. Dönemin Maliye Bakanı Hasan Bey ise bunu uygun görerek ihaleyi İbrahim Beyzade Lütfi'ye verir.

Yarısı hükümetin olmak üzere 1.500.000 TL sermayeli kolektif şirket işe koyulur.

Şirket kâr da eder. 1929 yılında ise İbrahim Beyzade Lütfi çeşitli gerekçelerle Hükümetin kâr payını ödemez. Maliye Bakanlığı da bunu dert etmez. Zira şirket ülkenin şirketidir. Beklenti büyüktür.

Ancak beklenmedik bir şey olur. Lütfi Bey ve ortakları sahip oldukları "barut ve patlayıcı madde tekelini" Fransız Oriental Industrial Monopolist Limitet Şirketi’ne satar.

Tabii şirketten alınan paraların ortaklar arasında dağıtılması gerekir.

Ortaklar "önce masrafları düşelim" derler.

Ortaklardan biri, “bir makam" diye ifade ettiği bir yetkiliye 24 bin franklık bir altın tabaka hediyesini "masraf listesi"ne ekler.

Bir başka ortak da "hediye ve ziyafet masrafı" olarak hükümet üyelerine verdiği 300.000 TL'yi masraf olarak listeler.

Konu bu noktada adliyeye intikal eder. Maliye Bakanlığı, İstanbul Cumhuriyet Savcısı'ndan isnat ve iddiaları incelemesi ister. Oysa olay zaten ayyuka çıkmıştır. Kamuoyu irtişa yani rüşvet skandalı ile sarsılmıştır.

Ortaklardan İbrahim Beyzade Lütfi, Jan Basat, Jak Basat, Jül Fresko, Leon Fresko, Salamon Nassi tutuklanırlar.

Tutuklanması istenenler arasında Kemal Nassi de vardır. Ama o çoktan Avrupa'ya kaçmıştır.

Dönemin gazetelerinde rüşvetçiler için "Cumhuriyet hükümetinin şeref ve haysiyetile oynamak cüretinde bulunan kişiler" gibi ifadeler kullanılır.

Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey, rüşvet olayının en önemli takipçisidir. Öyle ki Başbakan İsmet Paşa, Mahmut Esat'a güçlü biçimde destek olduklarını ifade ediyor.

Peki ya sonra ne oluyor?

Hiçbir şey!

Herhangi bir mahkeme bile olmuyor.

Kimse hapis yatmıyor.

Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey,  bakanlıktan istafa ediyor.

Soruşturmayı yürüten İstanbul Yedinci Sorgu Hakimi Nazım Bey doğuya gönderiliyor!

Hani muhalefet AK Parti'yi yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile suçluyor ya... Hani bazı davaların hakimlerini ilgili görevinden alıp başka illere gönderdiğini falan söylüyor ya... Herkesin birbirini suçlayacak argümanları siyasi geçmişlerinde var.

Cumhuriyet tarihi boyunca bana bir tek dönem gösterin ki içinde yoğun biçimde rüşvet iddiaları olmasın.

Bu ülke "Benim memurum işini" bilir diyenleri gördü. Bu ülke "Memura verilen rüşvet değil bahşiş" diyenleri gördü.

İyi de biz ne yapacağız? Yani halk. Belki de çözüm yeni bir ittifaktadır. Halk İttifakı'nda...








BİR ŞİİR PARÇASI


“O tehi dest ki rüşvet vermez
Kadı davacıya növbet vermez

Vermezdi kimse kimseye nan minnet olmasa
Bir maslahat görülmez idi rüşvet olmasa.”

Nabî (16-17. yy)

(Tehi: Boş, Dest: El, Növbet: Sıra, Nan: Ekmek, Minnet: Borçluluk, Maslahat: İş)









BÖYLE KEPAZELİK SAHİDEN "GÖRÜLMEDİ!"


Kaptan diyordu ki;

"Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular.
Böyle bir sevmek görülmemiştir."

Yine bir kadın ve yine görülmemiş bir şey olmuş.

Yeni Akit gazetesi başlığı atmış:




Neymiş bu skandal, neymiş bu "görülmemiş" kepazelik merak ettim. Ülkemde yaşanan pek çok kepazelik aklımda bir film şeridi gibi geçerken, bugüne kadar yaşanmamış, görülmemiş kepazeliğin endişe verici merakı ile yazıyı okudum.

Aynur Aydan, konser verdiği bir mekanda hayranının elinden aldığı sigarayı içmiş!

Okuduğuma inanamadım!

Sahiden bunu yapmış olabilir miydi? Hayranının elinden aldığı sigarayı içmiş miydi?

Olamaz dedim! Bu ülkede, bu yaşanmış olamaz!

Öncelikle o sigarayı izin alarak mı hayranından aldın Aynur Aydan?

Bir fırt mı çektin yoksa sigaranın tamamını mı içtin?

O sigara belki de tiryakinin son sigarasıydı. Bu detayı düşündün mü?

Başkasının dudağı değmiş sigaradan herhangi bir mikrop bulaşma ihtimalini düşündün mü?

Aynur Aydan, sen ne yapmak istemektesin?

Eeeeyyy Aynur Aydan, sen "bir kadın olarak" ülkede görülmemiş bir kepazeliği nasıl yaparsın? Belki sahnede kahkaha bile atmışsındır! Yazıklar olsun.

Bu güzelim ülke bunu da mı görecekti?

Allah beterlerinden saklasın.